Sınır ötesi kara harekâtı, PKK’nın orada nasıl kökleştiğini gösteriyor. Eskilere gitmeye gerek yok, 16 Aralık’tan itibaren “anlık istihbarat”a dayalı olarak Kuzey Irak’a 6 defa hava operasyonları yaptık, PKK varlıklarını vurduk ama buna rağmen beş gündür çarpışmalar devam ediyor, şehitler veriyoruz.
Elbette askeri harekât haklıdır, isabetlidir. Elbette şehitler boşuna değildir. Çeyrek asırdır şehitler vererek ülkenin bir bölümünde ay yıldızın düşmesi önlenmiştir!
Bunun yanında şu gerçeği de görmeliyiz: 1990’larda yirmi bin kadar terörist öldürüldüğü halde ve şimdi hava operasyonlarının arkasından kara harekâtı yapıldığı halde, terör örgütü dirençli bir şekilde hâlâ birinci sorunumuz olmaya devam ediyor! Çünkü etnik milliyetçi bir kitle tabanına dayanıyor!
Org. İlker Başbuğ da temeldeki bu sorunu, “23 yıldır örgüte katılımları önlemede başarısız olduk” diye ifade etmişti.
Türkiye Cumhuriyeti seksen yılda Kürt kökenli vatandaşlarımızın gönlünü yeterince kazanamadığı için, hatta, İktisat Bakanı Celal Bayar’ın 1934’teki resmi raporunda belirttiği üzere, bazı uygulamalarla onları dışlayıp yabancılaştırdığı için Kürtçülük zamanla zemin bulmuştur.
Bugün çeyrek asırdır terörü dayanıklı kılan, ona ‘personel’ sağlayan ve 1.5 milyon oy veren işte bu “zemin”dir.
Komutanın sözleri
Kemalist yaklaşımlarıyla tanınan emekli Org. Aytaç Yalman’ın bu konudaki sözleri sorunu doğru analiz etmek ve bir çözüm perspektifi geliştirmek için önemlidir.
Org. Yalman’a göre, Kürt hareketi “sosyal sorun” aşamasında, yani kimlik ve kültürel serbestlik talepleri düzeyindeyken çözülebilirdi. “Oysa bizler o dönemde ‘Kürt yoktur’ diye eğitilmişiz... Olayın sosyal yönünü görmemişiz, dolayısıyla sorunu zamanında görmemişiz.”
O yüzden, Yalman’ın belirttiği gibi, sorun, “askeri aşama”ya, yani terör dönemine tırmandı; artık “siyasallaşma aşaması”nda! (Fikret Bila, Komutanlar Cephesi, sf. 201-202)
Org. Yalman’ın bu sözleri, resmi ideolojinin ve yasakçılığın “sorunu zamanında görmeyi” ve çözümünü nasıl engellediğinin tescilidir.
Şimdi önümüzde bir yığın soru var:
Yasakçılık işe mi yaramış, yoksa sorunu körüklemiş mi?! Şimdi yasaklarla özgürlükler dengesi nasıl kurulabilir?
Devletin hangi tavırları etnik milliyetçiliği azgınlaştırır, hangi tavırları sakinleştirir?
Kimliğini sahiplenen bir ‘etnik halk’ içindeki farklı ekonomik, siyasi, dini, sosyal, mesleki eğilimler nasıl entegrasyon unsuru haline getirilebilir? Terörün tabanı nasıl daraltılır?
Sorular listesi uzatılabilir tabii.
Zamanı kazanmak
Etnik sorunlar üzerine Batı dünyasında yapılan akademik araştırmalarda bu tür konu başlıkları çok önemli bir yer tutuyor. Bizde ise, pozitivist resmi ideolojinin ‘mabetleri’ olan üniversitelerimizin bile bu konularda zihni boştur! Hangi bilimsel araştırmayı yaptı üniversite?
Türbanlı kızların modern bilimleri öğrenmesinin laikliği tehlikeye düşüreceğini zannedecek kadar “yasakçılık”la şartlandırılmış olan üniversitelerin etnik sorunlara bakışı da yasaklamak ve yok saymaktan ibaret olmuştur!
Özgürlük kelimesinden böylesine korkan bir üniversite hangi bilimsel verilerle Türkiye’nin köklü, karmaşık, gerilimli sorunlarına çözüm önerebilirdi?!
Teröre elbette silahla karşılık verilir ama bundan ibaret kalınırsa, Org. Yalman’ın “siyasallaşma” dediği aşama uzun vadede çok aleyhimize gelişir!
Terörü besleyen “zemin”i daraltıp Kürt vatandaşlarımızı kazanmak, zor ve uzun vadeli ama tek çözümdür.
Cumhurbaşkanı Gül, görüştüğü aydınlara, “PKK’nın silahsızlandırılması için devletin bir çalışma içinde olduğunu, askerin de bu çalışmaya katıldığını” söylemiş. Bu defa bari zaman kaybedilmemeli.
Milliyet, 27.2.2008
|