Biz türban yasağını tartışır, bazı liberallerin siyasi hayatta kendilerini yeniden konuşlandırmaları üzerine ahkâm keserken, iktidar büyük bir sürprize hazırlanıyormuş meğer: Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bir sınır ötesi operasyonla Irak topraklarına girdi; önceden belirlenmiş PKK hedeflerine doğru ilerliyor.
Olay bu yönüyle sürpriz sayılabilir, ancak kara harekâtının nicedir “Geliyorum” dediği de âşikâr. Sadece Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın birkaç gün önce “Kara harekâtı yakında olabilir” demesini kast etmiyorum. Son iki hafta içerisinde ABD Genelkurmay 2. Başkanı Org. James Cartwright ile ABD Adalet Bakanı Michael Mukasey Türkiye’de ağırlandı; birkaç gün sonra da ABD Savunma Bakanı Robert Gates Ankara’ya gelecek. Önceki gün de, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in yakında ülkemizi ziyaret edeceği haberi duyuruldu.
Genelkurmay 2. Başkanı Org. Ergin Saygun’un süresi uzatılmış bir ziyareti takiben Washington’dan yeni döndüğünü de unutmayalım.
Bütün bunlar, Türkiye’nin Kuzey Irak’a dönük hava operasyonlarına ek yeni bir askerî girişimin habercisi sayılabilir. Yalnız askerî harekâtın değil muhtemelen askerî operasyonu izleyecek bir siyasi girişimin de...
Keşke böyle bir operasyona hiç gerek olmasaydı.
Şu sırada yaşananlar, büyük çapta, 5 Kasım 2007 tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı George W. Bush arasında Beyaz Saray’da varılan mutabakatla yakından ilişkili. Bush’un konuğuyla görüştükten sonra yaptığı açıklama, iki ülkenin PKK konusunda nihayet benzer bir anlayışa ulaştığına işaret ediyordu. “PKK yalnız Türkiye’nin değil, Amerika’nın da düşmanıdır” cümlesini hatırlayalım.
Kara harekâtına başlamadan önce, siyasilerin konuyla yakından ilgili bütün tarafları uyardıkları anlaşılıyor. Siyaseten akıllı bir tavır bu... Bu tür askeri operasyonlara sürekli itiraz ettikleri bilinen başkentlerden gelen yumuşak mesajların sebebi bu önceden bilgilendirme olmalı. Bağdat, hatta kuzeydeki yerel yönetim bile, diplomatik manevralarla, ‘sivil halkı rahatsız etmemek’ kaydıyla PKK karşıtı bir operasyona itiraz edebilecek halden çıkartılmıştı.
Türkiye’nin sivil halk konusunda hassasiyet göstereceğine hiç kuşku yok. Ak Parti hükümetinin bugüne kadar ince ince işleyerek oluşturduğu çok-yönlü dış politikanın bütünüyle çökmesine sebep olunmak istenmiyorsa, bu kara operasyonunun Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini hiçbir biçimde olumsuz etkilemesine izin verilemez. Türkiye’nin kendi güvenliği de bu alanda dikkatli olunmasını gerektiriyor zaten.
Operasyonun ilk ânından başlayarak sürekli vurgulanan ‘sınırlı amaçlı’ oluşu ve ‘amacı elde edildiğinde askerin geri çekileceği’ teminatları bu ek hassasiyetlere işaret ediyor.
Hava operasyonlarıyla hareket alanları daraltılmış PKK militanlarının karadan düzenlenen operasyonla iyice köşeye sıkıştırılması ve işlevsizleştirilmesi amaçlanıyor. Esas sorun, bu amaca da ulaşıldıktan sonra Türkiye’nin ne yapacağında düğümleniyor. “Askerî çözüm sorunu bitirdi” denilip sorunun çok daha karmaşık yönlerine kulak mı tıkanacak, yoksa “Askerler yapacağını yaptı, şimdi sıra sivil tedbirlerde” mi denecek?
Temennim, sorunun sivil ve siyasi yönleriyle ilgilenilirken, türban/başörtüsü yasağını kaldırma girişimleri sırasında yaşananlara benzer tersliklerle karşılaşılmamasıdır. Lâiklikle ilgili türban sorunu, ardından Kürt sorununu doğrudan ilgilendiren askerî operasyon... İyi yönetilemezse, bu iki sorunun uyandıracağı rahatsızlıklar yüzünden, toplumda ciddi yarılmalar yaşanabilir.
Dikkatli olma zamanıdır.
Yeni Şafak, 23.2.2008
|