Hukukçu Kâzım Berzeg ile Anayasa Mahkemesi üzerinde kısa bir sohbet yaptım.
Berzeg, çok sayıda demokratik ülkede, Anayasa Mahkemesi’nin bulunmadığını söylüyor ve bir tarihî bilgi veriyor: “Yasama organının çıkardığı kanunları denetleyen bu tip mahkemeler, ikinci dünya harbinde ABD komutasındaki müttefik ordular tarafından işgal edilen İtalya ve Almanya’da kuruldu. Alman Komünist Partisi’nin kapatılması, İtalyan Komünist Partisi’nin ise Rusya’ya açıkça cephe alması, anayasa mahkemelerinin ilk başta ABD yanlısı politikaların güvencesi olarak planlandığını düşündürebilir. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi kurulduğunda, sadece Almanya, Avusturya ve İtalya’da benzer bir kurum mevcuttu.”
- Ya Fransa’da, 1958’de kurulan Anayasa Konseyi?
- Anayasa Konseyi, sadece ön inceleme yapıp görüş bildiriyor; kanunu iptâl etmiyor.
***
Şöyle bir geriye dönüp bakıldığında, Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye’de, 1960 darbesiyle oluşturulan yapının muhafazasına soyunduğu hemen anlaşılıyor. Tedbirler Kanunu örneğini vereyim. Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan fiiller hakkında, 1962’de çıkarılan kanuna kısaca, Tedbirler Kanunu deniliyordu. Bu kanun, “27 Mayıs 1960 devrimini, söz, yazı, haber, resim, karikatür vs suretlerle yersiz, haksız veya gayrimeşru gösterenlerin, 27 Mayıs 1960 devrimini zedeleyebilecek şekilde Yüksek Adalet Divanı’nca verilmiş kararları kötüleyenlerin veya üstü kapalı kötülemeye çalışanların; Demokrat Parti iktidarını öven veya müdafaa edenlerin, 1 yıldan 5 yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılmasını” öngörüyordu.
Prof. Fuat Köprülü, Demokratların affedilmesi konuşulurken, bir muhabirin sorusunu şöyle cevaplandırmıştı: “Siyasi kanaatinden dolayı kimseye ceza verilemeyeceğine göre, af ancak bir haksızlığın tamiridir.”
Tedbirler Kanunu’na muhalefetten Köprülü aleyhine 1. Ağır Ceza’da dava açıldı. Mahkeme, söz konusu kanunu uygulamak için Anayasa Mahkemesi’nden görüş istedi. Anayasa Mahkemesi, şu gerekçeyle Tedbirler Kanunu’nu, anayasada teminat altına alınan düşünce hürriyetine aykırı bulmadı: “27 Mayıs devrimi, anayasa ve hukuk dışı davranışlarıyla meşruluğunu kaybeden bir iktidara karşı yapılmış ve bu husus anayasanın başlangıç bölümünde yer almıştır. Mahkûm edilen şahısların övülmesi, sonuç itibariyle 27 Mayıs devriminin meşruluğunu ve haklılığını inkâra yol açar. Vatandaşları birbiri aleyhine tahrik ederek, onlar arasında kin ve düşmanlık doğurur. Bunun neticesinde milli huzur ihlal edilir ve anayasanın dayandığı temel ilkeler tahrip olur.”
***
Anayasa Mahkemesi, belki doğum dönemindeki darbe şartları dolayısıyla, çoğu kere “rejim bekçisi” konumunda kaldı. Bekçilik yaptığı rejimin, antidemokratik niteliği onu pek fazla ilgilendirmedi. Kâzım Berzeg, “Anayasa Mahkemesi’ne yeni bir rol biçelim” teklifini yapıyor. Daha doğrusu, “Bir İnsan Hakları Mahkemesi kuralım ve bu mahkemenin görevi, sadece hak ve özgürlükleri korumakla sınırlı kalsın” diyor.
Bugün, gene, Anayasa Mahkemesi’nden, laikliğin bekçisi gibi davranması bekleniyor ve parlamentodan 411 oyla geçen bir anayasa değişikliğine, Anayasa Mahkemesi’nin geçit vermemesi isteniyor.
Demokraside, birey ve azınlık hakları güvence altındadır ama, netice itibariyle ülkeyi genel seçimlerde oluşan çoğunluk yönetir. Yargı Yasama’ya tahakküm eder duruma düştüğünde, ancak bir “Hâkimler oligarşisinden” söz edilebilir.
Sabah, 22 Şubat 2008
|