Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Akaydın, türbanın altına takılacak cep telefonları kulaklıklarıyla kopyanın artacağını söylemiş.
‘Acaba yasakçılar ilaç için bir tek mantıklı gerekçe bulacaklar mı?’ diye beklerken bu açıklama geldi. Kutlayacağım ama küçük bir sorun var. Saçları kulaklarını örten kız, o menfur kulaklığı saçının altına da gizleyebilir.
En iyisi ‘Bütün kız öğrencilerin saçlarının kulak hizasını geçmeyecek şekilde toplanması, tercihen iki yana ayrılıp örülmesi, olmadı traş edilmesi..’ diye yasa yapsak? Çene altından bağlanacak, iğneyle tutturulmayacak... Bunlarla mı uğraşacağız? Evrensel bilim yuvası böyle mi olur? Kılık kıyafet zabıtalığı yapan, ‘her ihtimale karşı’ yasak koyan kuruma üniversite mi denir? Tartışma yoğunlaştıkça ideolojik önyargılar da daha net görünüyor. Basına göre İÜ Rektörü Parlak ‘Bu gerginlik bizi bile etkileyecek. Belki hiç hakkımız olmadığı halde, türbanlı bir öğrenciye, Cumhuriyet ilkelerinin kıyafetlerine aykırı diye hak ettiği notu vermeyeceğiz’ demiş. Açıkça ayrımcılıktan söz eden bir üniversite hocası, dahası bir rektör. Bunu söyleyen kişi bir hukuk devletinde ders verebilir mi? Şimdi anlaşılıyor mu, doğru dürüst bir üniversiteye ulaşabilmemiz için neden bu rektörlerin zihniyetini aşmamız gerektiği?
Üniversitelerarası Kurul’un ve diğer yasakçıların boğucu atmosferinde bilim nefes alabilir mi? Bilimden de geçtik, bu zihniyetin egemen olduğu bir üniversitede huzur veya barış olur mu? Yasakçı rektörlerin de ne düşündükleri umurumda değil. Onların yasak yanlısı tutumunun üniversiteleri temsil etmediğini, özgür üniversiteden yana 2.000 akademisyen imzalarıyla gösterdi (ve bu sayı her an artıyor). Başörtüsünü yasaklayan zihniyete karşı evrensel anlamıyla üniversiteyi talep eden böylesine güçlü bir iradenin varlığı, yasakçıların oluşturmaya çalıştıkları ‘birlik illüzyonu’nu sildi. Yasakçı rektörlerin üniversiteyi temsil etmediği artık açıkça görüldü. Ama çözüm hala siyasi iradenin kararlı durmasına ve süreci doğru yönetmesine bağlı.
Çünkü yasakçı rektörler gibi basından da umut yok. Büyük gazetelere bakıyorum, yasağa gerekçe bulmak için CHP’den çok gayretliler. TV’ler, ilk on dakika hep yasakçıların görüşlerini aktaran ‘haberlere’ ayrılmış. Yasaktan yana olanların eylemlerini büyültüp, hukuktan ve özgürlükten yana olanlarınkini küçültüyorlar. Düşünün, başka bir ülkede olsa, özgür basın Parlak’ın sözlerini tefe koyar mıydı, koymaz mıydı?
Hükümet süreci iyi yönetmezse, sadece başörtüsü yasağı devam etmekle kalmayacak, üniversiteyi garnizona çeviren zihniyet kazanacak ve bu durum diğer özgürlük alanlarında da daralma doğuracak. Sağlam duranın kazanacağı bir mücadele bu. Ve Hükümet kaybederse, kaybettiği sadece başörtülü kadınların hakları olmayacak.
Tekrar uyaralım, MHP ile uzlaşılan formül sorunu çözmüyor. (...) Yasağı kaldırmak için harcanan onca emek ve çabayı, ‘çene altı’ gibi, yarın iptal edilecek anlamsız bir formüle kurban etmeyin. (...) Bakın arkanızda devasa bir halk desteği var, özgürlükçü ve demokrat akademisyenler risk alıp üniversitenin yasakçılardan ibaret olmadığını kanıtladılar, insan hakları örgütleri sizi destekliyor. Kaldırın şu utanç verici yasağı da, kurbanlar da, demokrasi de, diken üstünde bekleyen yasakçılar da kurtulsun.
Star, 5.2.2008
|