Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Muhakkak ki, Biz sana kitabı hak ile indirdik. İbâdetini ihlâs ile O’na yönelterek, sadece Allah'a kulluk et.

Zümer Sûresi: 2

06.02.2008


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Kıyâmet Gününde en çok hasret çekecek olan, ilim öğrenme fırsatı verildiği halde öğrenmeyen ve ilminden başkaları istifade ettiği halde kendisi faydalanamayan kimsedir.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 609

06.02.2008


İstibdat, meşrûtiyet libası giyerse...

Ey paşalar, zabitler! (...)

Herkesin şevkini kıran ve neş’esini kaçıran ve ağrazlar ve taraftarlıklar hissini uyandıran ve sebeb-i tefrika olan ırkçılık cemiyat-ı akvamiyeyi teşkiline sebebiyet veren ve ismi meşrûtiyet ve mânâsı istibdat olan ve İttihad ve Terakki ismini de lekedar eden buradaki şube-i müstebidaneye muhalefet ettim.

Herkesin bir fikri var. İşte sulh-u umumî, aff-ı umumî ve ref-i imtiyaz lâzım. Tâ ki, biri bir imtiyaz ile başkasına haşerat nazarıyla bakmakla nifak çıkmasın. Fahr olmasın, derim: Biz ki hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.

Zira, biliyoruz ki, “En büyük hile, hileleri terk etmektir.” Fakat, meşrû, hakikî meşrutiyetin müsemmâsına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libası giysin ve ismini taksın, rastgelsem sille vuracağım.

Fikrimce meşrûtiyetin düşmanı, meşrûtiyeti gaddar, çirkin ve hilâf-ı şeriat göstermekle meşveretin de düşmanlarını çok edenlerdir. “Tebeddül-ü esmâ ile hakaik tebeddül etmez.” En büyük hatâ, insan kendini hatâsız zannetmek olduğundan, hatâmı itiraf ederim ki, nâsın nasihatini kabul etmeden nâsa nasihati kabul ettirmek istedim. Nefsimi irşad etmeden başkasının irşadına çalıştığımdan, emr-i bilmârufu tesirsiz etmekle tenzil ettim.

Hem de tecrübe ile sabittir ki, ceza bir kusurun neticesidir. Fakat bazan o kusur, işlenmemiş başka kusurun sûretinde kendini gösterir, o adam mâsum iken cezaya müstehak olur. Allah musibet verir, hapse atar, adalet eder. Fakat hâkim ona ceza verir, zulmeder.

Ey ulû’l-emir! Bir haysiyetim vardı, onunla İslâmiyet milliyetine hizmet edecektim; kırdınız. Kendi kendine olmuş istemediğim bir şöhret-i kâzibem vardı, onunla avâma nasihatımı tesir ettiriyordum; maalmemnuniye mahvettiniz. Şimdi usandığım bir hayat-ı zaifim var; kahrolayım eğer idama esirgersem! Mert olmayayım, eğer ölmeye gülmekle gitmezsem! Suretâ mahkûmiyetim, vicdanen mahkûmiyetinizi intac edecektir. Bu hal bana zarar değil, belki şandır. Fakat millete zarar ettiniz. Zira nasihatımdaki tesiri kırdınız.

Divan-ı Harb-i Örfî, s. 39-41

Lügatçe:

zabit: Subay.

ağraz: Garazlar, maksatlar.

sebeb-i tefrika: Ayrılık sebebi.

cemiyat-ı akvamiye: Milletlerin ortak cemiyetleri.

istibdat: Baskı.

şube-i müstebidane: İstibdat şubesi.

sulh-u umumî: Umumi barış.

aff-ı umumî: Umumi af.

ref-i imtiyaz: Ayrıcalığı kaldırmak.

nifak: İkiyüzlülük, münafıklık.

müsemmâ: İsimlendirilen, isim sahibi.

ahd ü peyman: Söz ve yemin.

libas: Elbise.

hilâf-ı şeriat: Şeriata aykırı.

tebeddül-ü esmâ: İsimlerin değişmesi.

tebeddül: Yenilenme, değişme.

nâs: İnsanlar.

emr-i bilmâruf: İyiliği emretmek.

tenzil: Kıymetten düşürme.

ulû’l-emir: Reis, başkan, âmir.

şöhret-i kâzibe: Geçici, yalancı şöhret.

maalmemnuniye: Memnuniyetle.

sûretâ: Görünüşte, zâhiren.

intac: Netice verme, doğurma.

06.02.2008


Van Valisi İşkodralı Tahir Paşa (2)

(Dünden devam)

“Ma’ruz-u çâkerânemdir,

“Kürdistân ulemâsı beyninde hârika-i zekâ ile meşhur Molla Said Efendi muhtac-ı tedâvi olduğundan şefkat ve merhamet-i hazret-i hilâfetpenâhiye ilticâ ederek bu kere ol-cânibi âliye azimet eylemiştir. Mumaileyh bu havalide ilimce umûmun merci’i hal-i müşkilâtı olduğu halde yine kendisini talebeden sayarak kıyafetini değiştirmeye şimdiye kadar muvâfakat etmemiştir. Kendisi veliyyülnimet-i a’zim efendimiz hazretlerine hakikaten sâdık ve hâlis bir duâcı olmakla beraber fıtraten edip ve kanâatkâr ve fikr-i çâkerânemce şimdiye kadar Dersaadet’e gitmek bahtiyârlığına nâil olan Kürd ulemâsı içinde gerek ahlâk-ı hasenece, gerek Zât hazret-i Hilafetpenâhiye sadâkat ve ubûdiyetçe alâ ziyâde şayân-ı âtıfet bir zât-ı diyânet şiâr olmasına nazaran, mumaileyhima emr-i tedavi hususunda mahzar-ı teshilât ve nâil-i iltifât-ı mahsûsa olması umum Kürdistan talebesi hakkında ilelebed unutulmaz bir inayet-i âl’el-âl hazreti padişahi telakki olunacağının arzına cür’et kılındı. Bu babda ve her halde emrü ferman hazreti menlehül emrindir. “3 Teşrinisani 1323, Bitlis Valisi Tahir”

(Y.PRK.UM., nr. 80/74, 10 Şevval 1325 / 16 Kasım 1907.)

Bediüzzaman’ın İstanbul’a gelişine dair ilk vesika, Van Valisi Tahir Paşa’nın Bitlis’e tayin olmasından sonra, Bitlis Valisi olarak yazdığı yukarıdaki tezkiredir. Tahir Paşa, II. Abdülhamid’e yazdığı 16 Kasım 1907 tarihli tezkirede Bediüzzaman’ın zekâ ve ilminden, padişaha bağlılığından bahsettikten sonra hastalığı için İstanbul’a geldiğinden söz ederek, padişahın yardımcı olmasını ister. Bu tezkire bize Bediüzzaman’ın İstanbul’a gelişi hakkında bilgi verdiği gibi, Doğu Anadolu’da Bediüzzaman’a nasıl bakıldığını göstermesi bakımından da önemlidir. (http://www.risaleinurenstitusu.org)

Konaktaki ilmî sohbetler

Bediüzzaman, bir gün Tahir Paşa ile ilmî bir münâzaraya tutuşmuş, münâzara büyümüş ve araları açılmıştı. Orada bulunan âlimler, aralarını yatıştırmaya çalışmışlar ise de muvaffak olamamışlardı.

Bilâhare, Bediüzzaman da konağı terk edip medresesine gitmişti. Bir müddet sonra jandarmalar gelerek, genç Said’i tutup Van’dan sürgün etmek istemişlerdi.

Bediüzzaman jandarmalara teslim olmak için iki şart ileri sürdü:

l. Beni medresemde yakalamayınız. Çünkü bu vaziyet medresenin şeref ve haysiyetini ihlâl eder. Ben dışarı, çarşıya çıkayım, orada yakalayınız.

2. Beni Van’dan çıkartırken silâhımla çıkartınız.

Bu şartlar Tahir Paşa’ya bildirilmiş, Paşa da kabul etmişti.

Kendisini Bitlis’e gönderdiler. Bitlis’ten sonra Hizan’a, oradan da Bulanık taraflarına gidip, her gün bir köyde olmak üzere otuz köyde hocalarla münâzara ederek dolaşmıştı.

Sonradan Tahir Paşa kendisini dâvet ederek gönlünü aldı. Böylece barışmış oldular. Vali konağında tekrar ilmî sohbetler, bütün hararetiyle devam ediyordu. Sohbetler, dinî mevzular yanında, müsbet ilimlerle de alâkalı oluyordu. Bediüzzaman müsbet ilimler sahasında da üstünlüğünü koruyordu. Bilhassa matematikteki üstünlüğü tartışılmaz idi. Bütün problemleri zihnen çözüyor, çevresindekileri şaşkınlıktan şaşkınlığa uğratıyordu.

Bir gün Vali Paşa kendisine şöyle bir suâl sormuştu: “Âdem’den (as) şimdiye kadar kaç âşire [saniyenin onda biri] geçmiştir?”

Bediüzzaman bu sorunun da cevabını çok kısa bir süre içerisinde vermişti. Buna benzer münâzaralardan zihni çok yorgun düşmüş ve üç sene kadar hemen hemen hiçbir münâzaraya katılmamıştı. Başkalarıyla da ancak zaruret miktarınca konuşuyordu.

Tahir Paşa’nın vefatı

Bediüzzaman’la çok hatıraları geçen Tahir Paşa’nın babası Potkoriçe hâkimi Hacı Ali Efendi’dir. Altı oğlundan biri olan Tahir Paşa, yirmi dokuz yaşında iken devlet hizmetine girmişti. Birçok defa hastalığını ve ihtiyarlığını ileri sürerek vazifesinden ayrılmak istemişse de, Sultan Abdülhamid’in ısrarlarıyla vazifeye devam etmiştir.

Van’da geçirdiği son yıllarında, guatr hastalığından bir haliyle muztaripti. Ancak bir türlü Van’ı terk edip de tedavi için İstanbul’a gelmiyordu. Hattâ hasta haliyle çektirmiş olduğu bir resmini İstanbul’a göndermiş ve çare aramıştı. Ancak daha sonra hastalığının iyice ziyadeleşmesi üzerine, emekli olarak İstanbul’a dönmüş ve bir yıl sonra da 1913 yılı Kasım ayı içerisinde vefat etmiştir. (M. S. Mardin’in notu: Bazı kayıtlarda bu tarih 1925 yılı olarak görülmektedir.) Kabri, Sahra-yı Cedid semtindedir.

Oğlu Cevdet Bey (Belbez) de, bilâhare Van’da valilik yapmıştır. İki hanımından on bir tane evlâdı vardır. Bunlardan Cevdet, Fikriye ve Naima ilk hanımından; Mün’ime, Münibe, Mükrime, Necdet, Fikret, Hikmet, Fahrünnisa ve Mihrinnisa ise ikinci hanımı Bedia’dan olmuştu. Kızlarından birisi, yakın tarihimizin adalet bakanlarından Şinasi Devrim’in hanımıdır. Diğer kızı Mün’ime ise, İstiklâl Harbi kumandanlarından Fahreddin Altay Paşanın hanımıdır.

(Necmeddin Şahiner,Son Şahitler)

Vali Tahir Paşa Konağı, restore edilmeyi bekliyor

“Bediüzzaman’ın uzun yıllar kaldığı Vali Tahir Paşa Konağı, günümüzde harap bir halde, himmet ehli yetkililer tarafından restore edilmeyi bekliyor. Kültür Turizm Müdürlüğü tarafından tarihî niteliği tescilli olan ve ilim irfan yuvası olarak bilinen Vali Tahir Paşa Konağı da yıkılmaya yüz tuttu. Konak restore edilmezse, diğer konaklar gibi tarih sahnesinden sessizce çekilme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.

Emin Paşa Mahallesi’nde yok olan Vali Tahir Paşa Konağı, harabe haline dönmüş.” (Zaman, 7.11.2005)

—SON—

Mehmet Selim Mardin

06.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri