Üniversitelerde başörtüsü yasağı nihayet kalkıyor; 40 yıldır engellenen bir temel hakkın tanınması aşamasına geldik.
Ama, dedim ya, kaygılıyım. Acaba ne gibi provokasyonlar ve tertiplerle karşılaşacağız? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Leyla Şahin kararında "kamu düzeninin korunması açısından kısıtlamanın Sözleşme'ye aykırı olmadığı" sonucuna vardı ya... kamu düzenini sarsacak bir takım gelişmeler suni olarak yaratılır mı endişesini taşıyorum.
AİHM, sınırlamanın, Sözleşme'yi ihlal etmemesinin sebebini özetle şöyle açıklıyordu: "Nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede, İslam başörtüsünün zorunlu bir din görev gibi sunulması, başörtüsü takmayanın din düşmanı gibi görüleceği bir ortam yaratacak, dindar Müslümanlarla olmayanlar arasında sırf kıyafetleri dolayısıyla ayrımcılığa yol açacak. Farklı din inançları olan öğrenciler arasında çatışma çıkabilecek..."
Biz sokakta, çarşıda başı açık ve başörtülüler sükûnet içinde yaşıyoruz. Ama üniversitelerde, kışkırtıcılar hareketlenip bir kavga ortamı hazırlamaya girişirler mi dersiniz?
Militan laiklik
"Militan laikliğin" savunucusu rektörler veyahut dekanlar, kıvılcımın tutuşmasında rol oynayabilir. Ya, anayasada yapılan düzenlemeye rağmen, "Anayasa'nın 2'nci maddesinde değiştirilemez hükümler arasında yer alan 'laiklik' ilkesi, başörtülü kızları üniversiteye kabulüne engeldir" diyenler çıkarsa? Unutmayalım ki, Anayasa Mahkemesi'nin, Yüksek Öğretim Kanunu'nun ek 17'nci maddesini yorumlayan ve kılık kıyafet serbestisinin başörtüsünü kapsamadığını belirten kararına rağmen, 1998'e kadar tesettürlü kızlar derslere devam edebiliyordu. Yasak kıvılcımını, İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun, 23 Şubat 1998 tarihli genelgesi tutuşturdu.
Ya şimdi, üniversitelerden bir direnç gelir ve idari yargı da Meclis iradesine rağmen, yasağı onaylayan bir tutum içine girerse?
Sabah, 29.1.2008
|