Demokratik ve ekonomisi güçlü, Batılı hayat tarzına sahip Müslüman bir ülke olunabilmenin sağlam çerçevesini ancak Avrupa Birliği üyeliği sağlar. Bunu herkesin hatırlaması gerekiyor.
İşte bu sağlandığı zaman, Türkiye asıl o zaman model alınacak bir dünya gücü olacak, Erdoğan ve Gül tarihe geçeceklerdir.
Cumhurbaşkanı Gül 'hızlandırılmış' görüşme için (o da ne demekse) ABD'ye gitmeye hazırlanırken, hükümet Türkiye'de tüm kurul ve kuruluşları AKP'lileştirme misyonuna odaklanmışken, durup dururken "Gelecek Avrupa'dadır" başlığıyla yazı yazmamızı şaşkınlıkla karşılayanların olması muhtemel.
Yazıyı yazdık, çünkü bu şaşkınlığın olmamasını, rahatsızlığın herkes tarafından paylaşılmasını ve hedefe kilitlenilmesini arzu ediyoruz.
AKP hükümeti, iktidarının ilk döneminde başlarda Avrupa Birliği üyeliğine özel önem veriyorken, daha sonra Avrupa'yı gündeminden düşürmüş gibi davranmaya başladı.
Bu görüntüye bakarak kötü niyetli bir insan, AKP'nin Avrupa sevdasının, türban meselesine bağlı ve sınırlı olduğunu ileri sürebilir.
Avrupa ilkeleri türban gibi konularda serbestiyi getirdiği için, hükümet bu istediğini elde ettikten, hele de Çankaya'ya eşi türbanlı bir cumhurbaşkanı oturttuktan sonra; 'bize bu kadar Avrupa yeter' diyor olabilir de...
Eğer durum böyleyse, büyük bir yanlış yapılmakta. Bu yanlışın neresinden dönülürse o kadar iyi olacak. Türkiye çok hasas dengeler içerisinde, çok da problemli bir bölgede demokrasisini yaşatmaya çalışıyor. Bozulmuş olan dengelerini yeniden oluşturmaya uğraşıyor. Bu arada bir de üstüne üstlük teröre karşı büyük mücadele veriyor.
Türkiye'ye bu süreçte bir çıpa gerekiyor, yanlış sulara açılmaması için, dalgalara kapınılmaması için çıpasını atacağı sağlam bir nokta bulabilmesi gerekiyor.
Dünyanın en sorunlu bölgesinde, ekonomisi büyüyen bir demokrasiyi Müslüman ülke olarak yaşatmanın tek yolu Avrupa kriterinin kontrolünü kabul etmektir (bu en sağlam çıpadır).
Hükümet kendisine göre amaçlarını belki iyi belirlemiştir, ama bu yolda yürürken istemeden de olsa büyük hatalar yapması mümkündür. Bunların Türkiye'yi krize sokması da ihtimal dahilindedir. Bu tehlikeleri bertaraf etmenin en sağlam yolu; Avrupa Birliği yolunda yürümeyi kararlılıkla sürdürmektir.
Ne yazık ki; bir süre önce açıklanan Avrupa Komisyonu İlerleme Raporunda Türkiye'nin üyelik yürüyüşünde yaşanmakta olan yavaşlamaya ve uyulması gereken kriterlerdeki eksikliklere dikkat çekiliyor. Bu raporlar Sarkozy türündeki Türkiye karşıtlarının eline iyi bir silah oluyor tabii ki...
Oysa AKP hükümeti bu kozu o gibi insanlara çok rahatlıkla vermemek gücüne sahip. Yapacağı tek şey Avrupa yolundaki kararlılığını tekrar göstermek ve yürüyüşünü hızlandırmaktır. (...)
Avrupa sürecine Dışişleri Bakanı olarak emeği hayli geçmiş olan Cumhurbaşkanı Gül eğer Avrupa söyleminde samimiyse, ABD dönüşünde Avrupa'da Türkiye'nin geleceğini tekrar savunmaya başlasa ülkeye büyük hizmet etmiş Başbakan da yıllardır Avrupa söylemine çeşitli vesilelerle girmişti. Onu da yarattığı umutları söndürmemeye davet ediyoruz.
Demokratik ve ekonomisi güçlü, Batılı hayat tarzına sahip Müslüman bir ülke olunabilmenin sağlam çerçevesini ancak Avrupa Birliği üyeliği sağlar. Bunu herkesin hatırlaması gerekiyor.
İşte bu sağlandığı zaman, Türkiye asıl o zaman model alınacak bir dünya gücü olacak, Erdoğan ve Gül birlikte tarihe geçeceklerdir.
Bu gazete, Avrupa ilkelerini ve ülkemizin Avrupa Birliği üyeliğini tüm gönlünü vererek bilgi ve heyecanla sonuna kadar savunacak, rotadan çıkılmaya başlandığını gördüğü zamanlar da uyarı görevini elinden geldiğince yapmaya devam edecek.
Türkiye'nin belki işi zordur, ama Avrupa hedefine kilitlenmek, bu zorlukların hepsini aşacağımızın garantisidir.
Akşam, 4 Ocak 2008
|