Önceki gün öğle saatlerinde geldi haber. Bir PKK militanının İstanbul Mecidiyeköy’de, Kandil’in bombalanmasına tepki olarak, meydanda bulunan metro istasyonu ve hemen karşısındaki Şişli Emniyet Müdürlüğü binasını patlayıcıyla havaya uçurmak planını gerçekleştiremeden kıskıvrak yakalandığını öğrendik.
İstanbul’un hemen herkesin yolunun geçtiği bu son derece işlek meydanında planlandığı söylenen bu büyük faciayı atlattığımız için ne kadar sevinsek azdır. Bombacının çantasından çıkan patlayıcıların çok yüksek tahrip gücü olduğu söyleniyor.
Saatler geçtikçe (önceki gündeyiz hâlâ) olaya ilişkin yeni bilgiler akmaya başladı. Bu bilgilerden çıkarttığımız ilk sonuç, PKK militanının çok uzun süredir polis takibi altında olduğuydu. Ne kadar “uzun zamandır” mı? Söylendiğine göre, Kandil’den ayrılıp Türkiye sınırını geçtiği andan itibaren. Bu bilgi içimizi ferahlatan cinsten bir bilgiydi doğrusu. Demek ki polis teşkilatı, PKK’nın sivillere yönelik şiddet eylemi (“terör”ün tarifi budur zaten) hazırlıklarını daha niyet halindeyken haber alabiliyordu. Nitekim, medyanın “bombacı” olarak adlandırdığı kişinin önce Gaziosmanpaşa’daki bir adresle bağlantıya geçtiği, sonrasında da Yeni Bosna’da bulunan bir binanın çatı katına yerleştiği biliniyormuş. Polisin “bombacı”yı sınırdan girer girmez yakalamamasının nedeni –haklı olarak- bağlantıların ortaya çıkarılmasıymış.
“Bombacı” elindeki bombaları bayramın üçüncü günü patlatmayı düşünüyormuş aslında. Ama olmamış. Gazeteler bu ertelemenin nedeni olarak birbiriyle ilgisiz bilgiler veriyor.
“Bombacı”nın Mecidiyeköy Meydanı’nda polis tarafından nasıl yakalandığına ilişkin bilgiler de muhtelif. Kimine göre (gazetelerden söz ediyoruz) “bombacı” meydanda bulunan Akbil gişesinin önüne gelince beş altı polisin üzerine atlamasıyla (mesela Hürriyet) kimine göre ise söz konusu gişenin önüne içinde bomba bulunan poşeti yerleştirip olay yerinden hızla uzaklaşırken (mesela Radikal) yakalanmış. Neyse, işin bu faslını da geçelim; “bombacı” sonuç olarak, öyle ya da böyle yakalanmış... Şimdi de gelelim gişenin önüne konulan bombaya:
Poşet içindeki bu bombayı akşam televizyon haberlerinde biz de gördük. Kırmızı bir poşet ve başında elindeki çakıyla bombayı etkisiz hale getirmeye çalışan bir polis memuru. (Taraf gazetesi bu son derece ilginç anı şu başlıkla vermiş: “Çakıyla bomba avladılar”.) Peki o zaman soralım: Çakıyla etkisiz hale getirilmek istenen bu poşeti oraya kim koydu? Bu soruyu sormaya mecburuz, çünkü anlatılanlara göre, polis “bombacı”yı (“üzerine atlayarak” ya da “kaçarken yakalayarak” farketmez) içinde bombaların bulunduğu sırt çantasıyla birlikte yakalamamış mıydı? İşin bu noktasına ilişkin olarak (eğer Radikal okuruysanız) şu itirazda bulunabilirsiniz: Hayır, bombacı bombasıyla birlikte yakalanmadı, bakın gazetemiz ne diyor: “bir şüpheli (...) Akbil gişesi önüne bir çanta bırakıp kaçmaya başladı...” Doğru, gazete öyle diyor ama olayın görgü tanıkları farklı konuşuyor. Gişede çalışan dolum memurunun açıklaması şöyle: “5-6 sivil polis yakaladı. Üzerine çullandılar. Hemen alıp götürdüler. Akbil alacaktı. Çanta şahsın üzerindeydi. Polisler şahsı alınca çantayı sonradan gişenin yanına bıraktılar.” (Burada bir ara yorum: Görüyorsunuz, artık halkımız da “şahsı alınca” filan diye konuşmaya başladı; ne acı...)
Görgü tanığına çerçeve açan bütün gazetelerde tanığın bu açıklaması yer aldığına göre, olayın böyle cereyan ettiğini söyleyebiliriz. Peki o zaman soralım: Bombacıyı “alan” polis, bombayı niçin almadı? Tahrip gücü son derece yüksek olduğu söylenen bir bomba su şişesi gibi gişenin yanına bırakılır mı?
Çünkü herkesin TV’da gördüğü gibi, bomba imha uzmanı elinde çakısıyla içinde bomba bulunan poşetin orasını burasını kesmeye çalışırken, pek çok yaya Mecidiyeköy’ün kâbustan beter trafiği içinde yollarını bulmaya çalışıyordu. Bol miktarda polis memurunun poşetin hemen yakınında bulunduğunu hatırlatmayı da unutmayalım.
Yani özetle, “terörle mücadele” pratikleri içinde bugüne kadar görülmemiş bir şey... Bombacı “alınmış” ama uzaktan kumandalı olduğu söylenen bomba ortada...
Son olarak olayın en anlaşılmaz-izah edilemez yönüne işaret edelim:
Verilen bilgilere göre, sabah saatlerinde Yeni Bosna’da ikamet ettiği evinden ayrılan bombacı Kuştepe semtinde bir yere uğradıktan sonra geliyor Mecidiyeköy Meydanı’na. Unutmayın polis peşinde, bir an için bile gözden kaybetmiyor. Sırtındaki çantaya yerleştirdiği bombalarıyla birlikte tabii ki.. Polis halen takipte; bakalım bombacı ne yapacak? Bombacının kötü emelini gerçekleştirmek için Mecidiyeköy Meydanı’ndan daha uygun bir yer bulamayacağı kesin. Ama polis hâlâ takipte... Düşünebiliyor musunuz; meydan, her zaman olduğu gibi o saatlerde de ağzına kadar dolu. Maazallah yani. Ama olsun polis hâlâ takipte... Adam elindeki çantaya yerleştirdiği uzaktan-yakından kumandalı bombalarla meydana ulaşmış, ama polis hâlâ takipte... Operasyon bombacının Akbil gişesine yönelmesiyle başlıyor ancak. Niçin? Çünkü anlaşıldı ki bombacının niyeti kötü, metroyu hedef alacak...
Beni biraz olsun tanıyanlar bilirler: “Bomba-bombacı” ve benzeri konulara aklım ermez. Dolayısıyla bugün size bu taze olaya ilişkin aktarmaya çalıştığım gözlemimi-sorularımı tamamen, ekranda ve sayfalarda önümüze getirilen “Polisin büyük takibi ve operasyonu”na ilişkin haberlerin arz ettiği tuhaf ve son derece endişe verici manzaradan hareketle oluşturdum. Açıkça söylemek gerekirse ben bu “takip” ve “operasyon”un nasıl bir şey olduğunu anlamadım. Şaka değil, sahiden anlamadım...
Yeni Şafak, 26 Aralık 2007
|