Ben hâlâ paşaların Fikret Bila’ya yaptıkları itiraflardayım. Hatırlayacaksınız, geçmişte Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlığı görevlerinde bulunmuş generaller, Güneydoğu konusunda yaptıkları hataları itiraf etmiş günah çıkarmıştı. Bunlardan biri de Kenan Evren’in dile getirdiği, Kürtçe konuşmanın yasaklanması ve Diyarbakır Cezaevi’ndeki işkencelerdi.
Evren’in sadece pişmanlık ifade edip ‘pardon’ diye geçiştirdiği bu ve benzer uygulamalar, Türkiye’nin 20 yılına ve 30 bin kişinin canına mal oldu. PKK’nın güç kazanmasının en büyük nedeni, 12 Eylül darbesinden sonra bölgedeki dil yasağı ve aşırı baskıcı sıkıyönetim uygulamasıydı. Sıkıyönetim ve olağanüstü hal, başka bir seçenek bırakmayacak şekilde bölge halkını PKK’nın kucağına itti. Darbeyi yaptıranlar acaba Kenan Evren’in kulağına Kürtçe konuşma yasağı koymasını da fısıldamışlar mıydı? Sağ-sol çatışmalarının bitmesinden sonra ileride lazım olacak bir Kürt sorunu için böyle bir baskıya ihtiyaç olduğunu gören güçler, Kenan Paşa’ya böyle bir uygulamayı çaktırmadan telkin etmişler miydi?
Bu kanlı terör oyunu aslında basit gerekçelere dayanıyordu. Güç bizdeydi, Kürtler dağda yürürken kart-kurt-Kürt olmuşlardı, bunlar aslında dağ Türkleriydi. Normalde emir demiri keserdi. Herkes bir gün ‘Ne mutlu Türk’üm’ diyecekti. Birileri bütün bunları yapmamızı büyüklerimizden istiyor muydu? Sonuçta küçük bir kıvılcımı ateş haline getirmek için körüğü üfledik. Ve bu anlamsız terör tam 30 bin kişinin ölümüne neden oldu. Darbeci komutanımız, bugün ‘pardon, yanlış yapmışız’ diyor. Kendisine bu dünyada asla hesap sorulmayacağının rahatlığı içinde...
Dönüp 70’li yıllara bir kere daha bakmak lazım. Televizyonlarda, gazetelerde her gün öğrenci olaylarını görür, vahşeti zihnimizde çözmeye çalışırdık. Çözemezdik... Şimdi dönüp geriye bakınca, karmaşık manzara netleşiyor. O zamanlar sağ ve sol vardı. Bu iki grup, nasıl ve neden çıkmıştı ortaya bilemezdik. Biz neden sağcıyız, solcuları neden sevmeyiz bunu da tam çözemezdik. Komünizm getireceklerdi, onun için sevmiyorduk. Karşı taraf bizi niye sevmiyordu?.. Bugün 70’li yıllara bakınca iki grubun içinde de ‘insanlar’ olduğunu fark ediyoruz. Anasının kuzusu, babasının göz ağrısı, kardeşinin en değerli varlığı olan insanlar... Her biri diğerinden farklı, her biri dinlenilmeye ve anlaşılmaya hasret... ‘Öteki tarafta duran kişi’nin bir ailesi ve çocukları olduğu, duygu taşıdığı, yaşama hakkı olduğu, insanlığı, düşünülmezdi. Haberleri, nerede ne canlar ölecek korkusuyla yüreğimiz ağzımızda dinlerdik. O hay huy içinde anladığımız tek şey vardı; ortada iki grup mevcut ve bunlar birbirine düşman. Birbirlerini devamlı ve bitmek bilmez bir enerjiyle öldürmek isteyen iki grup...
‘Büyükler’, o dönemde darbe yaptırtıp istediklerini aldı. Peki ya gençler?.. Taze fidan olarak toprağa gömüldü. Anne-babaların ve ülkelerinin geleceği zeki çocuklar, bilmedikleri bir kavganın figüranı olup gittiler. Aynı oyunun başka bir versiyonu bugün yine oynanıyor. Yine aynı ülkenin evlatları; ama bu kez tarafları etnik köken belirliyor; Kürtler ve Türkler. Sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-antilaik, Kürt-Türk şeklinde mütemadiyen tekrarlanan bu oyunda figüran olmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Yıllardır oynanan, ‘Türkiye’nin başını kaldırmama oyunu’na bakalım kim dur diyecek?
Zaman, 21.11.2007
|