Yenilik ve gelişim bütün varlıklarda ortak bir olgu değil mi?
Öyle ya, nereye bakarsak hiçbir şey yerinde durmuyor. Gece gündüze, kış bahara, tohum filize, filiz ağaç olmaya, acı tatlıya, sıkıntı rahatlığa gebe… Bir hareket ki her şeyde var ve bir hareket ki mükemmele aday.
Öylesine ki tekdüzeliği yokluğa çok yakın olarak görmek yanlış bir bakış açısı olmuyor. Çünkü yerinde duran bir şey yok ve tekdüzelik ademe yakın. Ama elbette her yenilik bir gelişmeyi amaçlamalı. Yani yenilik bulunulan pozisyonun yalnız değişikliği şeklinde ele alınmamalı. Yeniliğin özünde gelişim, yani tekâmül olmalı.
İlk etapta ben böyle düşündüm. Yenilik ve gelişim benim için neden istenmeyen iki kelime olsun? İstedim ki, gerek yenilik ve gerekse gelişim kelimelerinden sözlükler nasıl söz ettiğini bizzat göreyim. Yenilik, yeni olma hali veya yeni olan bir şeyin özelliği demek. Bir şair de “Güzellik hep yeni, yenilik güzel” diye “yenilik” in güzel olacağını vurgular. Yenilik yapmak da, değişiklik yapmak ve değişiklik getirmek anlamında kullanılır. Gelişim ise, “gelişmek” kökünden türemiş; bu da gelişmek işi, ya da ileri gitme, ilerleme, tekâmül anlamına gelmektedir. Gelişmek canlılar için kullanıldığında büyümek, boy atmak, yetişmek, neşvünemâ bulmak olur.
“Yenilik” ile “gelişim” kelimelerini birlikte kullandığımızda ise birbirini tamamlar sanki. “Gelişim”in olmadığı bir “yenilik” in bir anlamı olmaz.
Peygamberimizin “İki günü bir olan ziyandadır” sözleri, yenilik ve gelişime teşvik eden benzersiz bir söz. Bu mesaj dolu buyruk, bizi tekdüzelikten kurtarmak için en azından iyi niyet içinde bulunmamızı önerir. Hep ileriyi gösterir. Her konuda kısır bir döngü içinde olmamak inanan insanın biricik amacıdır. İmanın özünde aksiyon var, neşvünemâ var ve iman, uyuşukluğu kökünden red eder.
Bence, bulunulan pozisyonla yetinmek ve buna bağlı olarak sürekli bir ataletin/uyuşukluğun içinde bulunmak, tevekkül anlayışımıza taban tabana zıttır. Her pozisyonun mutlaka bir güzel alternatifi vardır. İşte onu aramak, bulunduğumuz pozisyonu biraz daha iyileştirmeye çalışmak, hiç olmazsa böyle bir düşüncenin içinde olmak bizim en önemli görevimiz ve belki de varoluşsal amacımız.
İnsan, gelişmek ve yenilenmek için dünyaya geliyor. Eğitim sistemleri de bunu amaçlar. Okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve üniversite olarak toplam on beş yıllık tahsil hep yenilik ve gelişimin temellerini atmak içindir. Dinler de insanı monotonluktan kurtarmak için vardır. Felsefi akımlar, akıl cephesindeki yenilik ve gelişim arayışlarıdır.
Elbette yeniliğe ve gelişime karşı olmak doğru değil. Ama bazen tutkularımız, alışkanlıklarımız, komplekslerimiz ve taassuplarımız bu isteğimizin önüne geçer. Yalnız bizde olanla yetinmeye çalışırız. Başka alternatif güzelliklerin olduğunu düşünmeyiz ya da düşünmek istemeyiz. Düşünmeyiz; çünkü her yenilik ve değişimde anlamsız çıkarlarımız törpülenir ve onlar bize yine anlamsız acılar çektirir. Yenilik ve değişimden korkmak, biraz da bizim psikolojik durumumuzdan kaynaklanır.
Ama bütün mesele, yenilik ve gelişimi içimizde yapmak; yani onu özümüzde benimsemek. Sanırım, kişisel gelişimin de temelini oluşturur bu.
Gül açar, ağaç dallanır, bahar canlanır, hepsi hepsi birer açılımdır, birer yeniliktir ve birer değişimdir. İnsan da açılmalı, yeniliklere, değişimlere ve atılımlara kanat çırpmalı…
[email protected]
|