Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Başbuğ’un, Harp Okulu’nun yeni eğitim-öğretim yılı açılış törenindeki konuşması, birçok açıdan çok önemliydi.
Org. Başbuğ, şimdiye kadar pek alışkın olmadığımız şekilde, askerin PKK olayını nasıl değerlendirdiğini anlattı ve bu arada da, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hatalarını ortaya koydu.
En acı gerçeği de, galiba ilk defa açıkladı:
- Güvenlik - istihbarat ve siyaset kurumları arasındaki diyalogsuzluğun ve koordinasyonsuzluğun altını çizdi.
- Toplumdaki kavram kargaşasına dikkat çekti.
- PKK gibi terör örgütleriyle mücadelenin uzun soluklu olduğuna değindi.
Org. Başbuğ’un konuşması baştan sona karamsardı. Gerçekler karamsar olduğu için, konuşmanın sonunda içim karardı.
Uluslararası gelişmeler PKK’ya yarıyor... Buna karşılık Türkiye, kendi içinde tam bir kargaşa yaşıyor.
Kamuoyunun kafası karışık...
Hükümet ile güvenlik kurumları arasında ne diyalog, ne de koordinasyon var...
Org. Başbuğ’un konuşmasının ümit veren tek yanı ise, somut öneriler getirmesi, kurumlar arasında yeni bir koordinasyon düzenlemesine gidilmesini önermesiydi.
“Terörle mücadele ne tam askeri, ne tam politik boyuttadır. Sorunların hem politik, hem de askeri boyutları vardır...” derken, bu mücadeleden ancak asker-sivil uzlaşı ile düzlüğe çıkılabileceğini vurguluyordu.
Bu konuşmanın bence en önemli yanı da Kuzey Irak idi. Org. Başbuğ adeta “Kuzey Irak’ın bağımsızlığı giderek yaklaşıyor. Bizler ise sadece PKK ile uğraşıyoruz. Kuzey Irak konusuna yeterli önemi vermiyoruz. Oysa Kuzey Irak’ın bağımsızlığı, Türkiye’nin bölünmesiyle sonuçlanır” diyordu.
Org. Başbuğ bir askerdir. Bugünün Kara Kuvvetleri Komutanı, 11 ay sonra da yarının Genelkurmay Başkanı’dır.
Olaylara askeri açıdan bakması doğaldır. Bu sorunun sadece güvenlik önlemleriyle çözümlenemeyeceğini bilecek kadar da deneyimlidir.
Şimdi, kimin ne dediği, ne kadar haklı, ne kadar haksız olduğunu bir yana bırakalım da, karşımızdaki bu kötü manzarayı değiştirmeye bakalım.
Bunun için de, ülkede alınacak önlemler kadar, Kuzey Irak’taki gelişmeler de önem kazanıyor.
PKK, NEREDEN NEREYE GELDİ?
1985 yılında terör örgütünün mevcudu 200 civarındaydı.
1988 Halepçe Katliamı ve akabinde meydana gelen mülteci olayları bu mevcudu 1500’lere çıkarmıştı. Körfez Savaşı’nda -1990/1991 yılları içerisinde- ise bu mevcut 12 binlere ulaşmıştı.
O yıllarda, terörist başının hedefi 50 binlere ulaşmaktı. 1992 yılında bölücü terör örgütü karakol ve üslerimize yüzlerce kişiden oluşan gruplarla saldırılar düzenliyordu.
1993-1995 yılları terörle mücadelenin en şiddetli olduğu dönemdir. Bu süreçte güvenlik güçlerinin vermiş olduğu şehit sayıları en üst rakamlara ulaşmış, ancak örgütün silahlı kadrosu da 12 binlerden 6 binlere düşürülmüştür. Bu dönem, örgütün ve terörist başının hayallerinin yıkıldığı dönemdir.
Bunun sonucunda örgüt 1995’ten sonra, kültürel ve siyasal alandaki ayrılıkçı faaliyetlere ağırlık verme kararı alırken, terörist unsurları da 20-30 kişilik gruplara dönüştürmüştür.
Bugün ise teröristler 7-8 kişilik gruplar hâlinde hareket etmektedir. Bu durum, aslında örgütün tekrar başa dönmesi, yani “silahlı propaganda” safhasına dönmesinden başka bir şey değildir.
PKK, NEDEN HALA VAR?
Org. Başbuğ konuşmasında, kamuoyunda en çok sorulan “Nasıl oluyor da, güvenlik güçlerinden bu kadar darbe yiyen bu örgüt hala ayakta durabiliyor” sorusuna ilginç bir yanıt getirdi.
Kara Kuvvetleri Komutanı’na göre, en önemli nedenler şunlar:
1. Bölgedeki gelişmeler, sürekli şekilde PKK’nın beslenmesine ve gelişmesine yardımcı olmuş:
- İran-Irak savaşı (1980-1988)
- Kuzey Irak’taki Halepçe Katliamı (1988)
- Birinci Körfez Savaşı (1990-1991)
- 2’inci Irak Savaşı (2003 - ….)
2. Tüm askeri kayıplara rağmen, örgütün silahlı kadrosuna katılımların engellenememesi.
3. Terör eylemlerinin azaldığı bazı dönemlerde (1999-2004) örgütün bittiği yanılgısına düşülmesi.
4. Sivil hükümet ile güvenlik güçleri arasında (ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik ve güvenlik alanlarında) diyalog ve koordinasyonun bir türlü kurulamaması.
5. Türk kamuoyundaki kavram kargaşasının önüne geçilememesi.
Posta, 26.9.2007
|