Anlaması zor olan durum ise, Cumhuriyet’in ilanından neredeyse 100 yıla yakın zaman geçmesine rağmen “Rejim”in sağlamlığına ilişkin güven duygusunun, bazı kesimlerde böyle zayıf olmasıdır.
Oysa geçen yıllar boyunca “Rejim” tek partiden çok partiye, devletçilikten serbest pazar ekonomisine geçmiş, sayısız ekonomik ve siyasi kriz yaşamış, dört kez de doğrudan ve dolaylı darbelere sahne olmuştur. Rejim’in TBMM’si iki kez kapatılmış, Rejim’in anayasaları lağvedilmiştir.
Bu yıllar boyunca dünyadaki savaşlara, krizlere, değişime pek çok ülkenin ve hatta “Rejim”i adeta kutsanılan Sovyetler’in bile rejimleri dayanamamıştır.
Ama bizim yukarı mahalledekiler askeri darbelerde bile “Ya rejim değişirse” diye hiç endişelenmemişlerken, şimdi kamuoyuna açık bir “anayasa girişimi”nden ötürü “ya rejimin niteliği değişirse” endişesi içinde yalpalayıp durmaktalar.
Galiba bunun sebebi “Rejim” denilince bu “Rejimperestler”in aklına sadece “Laiklik”in gelmesi ve “Demokrasi”nin gerekirse vazgeçilebilir bir rejim öğesi olarak görülmesidir.
Bu arada “Rejim” denilince klişe halinde tekrarlanan “Hukuk devleti”nden de “Hukukun üstünlüğü” değil “Üstünlerin hukuku” anlaşılmaktadır.
Ama sanmayın ki bu sadece “Yukarı mahalle”nin endişeli insanlarının konumlarını yansıtan bir durumdur. Bunların “Baskıcı” olarak gördükleri “Aşağı mahalle”nin bazı sakinleri için de demokrasi, hukuk veya laiklik, sadece kendileri gibi düşünenler için var olan kurumlardır.
Posta, 24.9.2007
|