Bir kere her şeyden önce, anayasaların - “Sivil Anayasa” taslağında yer verilen türden- vatandaşların “kılık ve kıyafetlerine” ilişkin hükümler koyması hiç mi hiç âdetten değildir.
Ben bugüne kadar –başkalarını bilemem- herhangi bir ülkenin anayasasında bizim taslağın 45. maddesinin 6. fıkrası için kaleme alınan iki alternatifin bir benzeri ile hiç karşılaşmadım. Karşılaşılmaması son derece tabiidir de; her işi hallettikten sonra hızını alamayıp vatandaşlarının kılık ve kıyafetine nizam vermeye çalışmak bir anayasanın işi midir? Değildir tabii ki... Bunun bir sonucu olarak da anayasal demokrasilerde kılık ve kıyafete -üniformalar-üniformalılar hariç- anayasal ve yasal düzenlemeler yoktur.
Hepimiz biliyoruz ki insan hakları bildirgeleri ve bunları esas alan anayasalar temel hak ve özgürlükler bahsinde söze daima “Herkes...” diye başlarlar. Bizimkinin 12. maddesinin “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” demesi gibi.
Bildirgelerin ve bunları esas alan anayasaların söze “Herkes...” diye başlaması bu metinlerin tarifleri gereğidir. İnsanların tamamından söz eden metinler oldukları için. Bir bakıma, ancak “tümel”in bilimi olması gibi bir şey. “Tekil” ve “tikel”in bilimi olamaması gibi (yani mesela, “Atatürkoloji” adı verilen bir bilim dalından söz etmek gülünç kaçar) “Herkes”ten söz etmeyen, “Herkes”e hitap etmeyen bildirge ve anayasalar da aslında (demokrasiyi ölçü olarak alırsak) bir aldatmacadan ibarettir.
Demek ki “Taslak”, eğer “alaturka anayasa” olarak nitelenmekten kaçınmak istiyorsa “kılık ve kıyafet” meselesini dışarıda bırakmak zorundadır. İnsan hakları bildirgelerinin “düşünce, vicdan ve din özgürlüğü”ne ilişkin fasıllarında ilan edilen haklar ortada dururken anayasaya “Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” fıkrasını iliştirmenin gereği var mı?
Buraya kadar yazdıklarımdan hareketle içinizden bazıları “Ama burası Türkiye; bugüne kadar bin bir kılığa sokulan başörtüsü yasağından kurtulmanın başka çaresi var mı ki bunları hatırlatıyorsun?” diyebilir.
Zaten dikkat ederseniz, alternatif fıkraların taslağa giriş nedeni de budur. Yani bir bakıma, son beş yıllık dönemde de hakkından gelinemeyen bu yasaktan anayasa yoluyla kurtulmak... Bu alternatif fıkralardan birisi anayasada yer alsın ki, bundan böyle yasağı kimse ağzına alamasın... Son örneğiyle “Türk Rektörler Komitesi”nin açıklamasında karşılaştığımız AİHM kararlarına kadar uzatılarak çizilen anayasal ve yasal çerçeve 45. maddenin 6. fıkrası karşısında sıfırlansın...
Bu yöntem doğru değildir. Ayrıca bu yöntemin bizi beklenen “iyimser” sonuçlara ulaştıracağını da hiç sanmıyorum.
6. fıkra taslakta yer aldığı gibi anayasada yer alsa bile, anayasanın “değiştirilemez” maddelerinin bağlayıcılığından hareketle kılık ve kıyafetin “anayasanın sandığı gibi”(!) serbest olamayacağını ilan edenlerin gündemi ele geçirmeleri fazla zaman almayacaktır.
O halde ne yapmalı da bu “ideolojik” yasaktan nasıl kurtulmalı?
(...) Açıkçası, bugün üniversitelerde uygulanan yasağın bugünden yarına kaldırılmasında hukuken bir engel yoktur. Bugüne kadar yaşananlar, arkasına “Türk sosyal demokrasisi” ve belli kurumların desteğini alan haddinden fazla “özerk” YÖK’ün emrindeki rektörlerin keyfe keder koydukları bir yasaktan ibarettir.
“Peki ya Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın konuya ilişkin kararları-yorumları ne olacak?” mı diyorsunuz? Bu metinler –inanmıyorsanız gidin bir kere daha okuyun- kaleme alanları bugün gerçekten mahcup edecek nitelikte bir takım “yorumlar”dan ibarettir.
Yeni Şafak, 23.9.2007
|