Komutanlar, yemin törenine katılmadılar. Komutanlar, mezuniyet töreninde mesafeliydiler; cephe selamı vermediler; “Sayın Cumhurbaşkanım” değil, “Sayın Cumhurbaşkanı” demekle yetindiler.
Haberler böyle.
Keşke farklı davransaydı, keşke devlet geleneklerine uygun hareket etseydi komutanlar... Yanlış yaptılar.
Gerdiler Türkiye’yi.
Ne yazık öyle.
Böylesi tavırlarda sanki rasyonellik değil, duygusallık ağır basıyor. Kurmayca bir hesaptan çok, sanki fevri bir tepkisellik ön plana çıkıyor.
27 Nisan da böyleydi.
Yanıt, 22 Temmuz’da geldi. Yanıtı millet verdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri de ‘milletin bağrından çıkmak’la övünmez mi?
O zaman?..
Abdullah Gül 27 Nisan’da engellendi. Ama partisi, 22 Temmuz’da her iki seçmenden birinin oyunu aldı. Böylesine yaygın ve tartışmasız bir meşruiyet tabanına sahip bir Cumhurbaşkanı karşısında, komutanların devlet gelenekleriyle de bağdaşmayan bu tavırlarını sürdürmeleri milletle ters düşmek anlamını da taşımaz mı?..
Düşünmekte yarar var.
Laiklik açısından Abdullah Gül konusunda baştan beri kuşkuları olan Güngör Mengi de, dün Vatan’daki başyazısında komutanların bu tutumundan duyduğu rahatsızlığı şöyle belirtmişti: “Askerin kendi başkomutanına reva gördüğü muamele sadece AKP’ye oy veren vatandaşları değil, Gül’den en az askerler kadar endişe duyan laik demokrat çevreleri de rahatsız etmiştir. Vatanseverliğin fikirlerimizi başkalarına zorla kabul ettirmekten değil, hür seçimle ortaya çıkan millet iradesine saygı göstermekten geçtiğine inanıyoruz. Silahlı Kuvvetlerimizin ilişkilerini, Cumhurbaşkanı Gül’ün laik cumhuriyete bağlılığı konusundaki taahhüdünü kanıtlamasına yardımcı olacak biçimde düzeltmesini diliyoruz.”
Belirtmekte yarar var.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e karşı komutanların devlet gelenekleriyle de ters düşen bu tavırları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin toplumdaki, sokaktaki adamın gözündeki saygınlığını da olumsuz etkileyecektir. Komutanların bu hareket tarzı, aynı zamanda yaratabileceği gerginlik ortamıyla Türkiye’nin kendi gerçek gündemine kilitlenmesini aksatabilir. Komutanlar böyle bir sorumluluğu üstlenecekler mi?
İhtimal vermek istemiyorum.
Türkiye’yi germek yanlıştır.
Türkiye’nin bugün gerilim ve kutuplaşmaya değil, her zamankinden çok yumuşamaya ihtiyacı vardır. Bu konuda iktidarıyla muhalefetiyle, askeriyle siviliyle herkese, tüm kurumlara sorumluluk düşüyor.
Gerginlikten sakınmak şart.
Siyasal tansiyonu düşürelim.
Türkiye artık ‘gerçek gündemi’ne dönmek ve boğayı boynuzlarından yakalamak zorunda. Sivil anayasa... AB yolunda kararlı adımlar... Ekonomide mali disiplini kalıcı kılacak sosyal güvenlik, vergi gibi reformlar... Aş ve iş sorununu çözecek istihdam dostu politikalar... Güneydoğu’da barış ve huzura kapıyı açacak hamleler...
Yapacak çok iş var!
Kısacası:
Türkiye değişime kilitlenmek zorunda, bunalıma değil.
Milliyet, 31 Ağustos 2007
|