Sadece devletler arasında değil, toplumsal ilişkilerde de en önemli ilkelerden biri ‘mütekabiliyet’tir. Yani: “Karşılıklı olma durumu”. Mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesi, ilişkilerde “mutlak eşitlik” olmasa bile bir “denklik” yaratır.
Birkaç örnek vereyim:
Mesela İngilizler Türkiye’de taşınmaz mal (toprak, ev, vs.) satın alabilir. Mütekabiliyet ilkesine göre Türkler de da İngiltere’de aynı hakka sahiptir.
Gündelik hayatta da aynı ilke çalışır. Diyelim ki evinizde bir davet veriyorsunuz. Bazı arkadaşlarınızı eşli, bazılarını ise eşsiz davet edemezsiniz. Aksini yapmak ayıptır!
(...)
Geçen gün Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde mezuniyet töreni vardı. Siz de gördünüz: Başta Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt olmak üzere komutanların eşleri de yanlarındaydı. Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın eşi de oradaydı.
İki kişi hariç: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşleri yoktu. Nedenini biliyoruz: Başları kapalı.
30 Ağustos kutlamalarıyla ilgili askeriyenin hazırladığı davetiyelerden Cumhurbaşkanına gönderilende “eş” ibaresi bulunmuyordu.
Yukarıda özetlediğim mütekabiliyet ilkesine aykırı bir durum bu... Aykırı olduğu için de nezaketten uzak bir tavır. Tek kelimeyle ayıp! Halbuki iyi bir eğitimden geçen üst düzey subaylara adabı muaşeret kuralları da öğretilir. Birer centilmen olarak yetiştirilirler. Özellikle denizciler, salon adamı olmakla övünür. Şu anki uygulamaları ise tüm bu niteliklerle çelişiyor.
Zaten tersini düşündüğünüzde olayın tuhaflığı ortaya çıkıveriyor: Çankaya Köşkü’ndeki “eşli” bir resepsiyona komutanların “eşsiz” davet edildiğini varsayın... Olacak iş mi?
Çağıran kim olursa olsun; diğer kişilerin eşleriyle katıldığı bir toplantıya ben eşsiz davet edilmişsem; gitmem!
En fazla yapacağım şey, içeriye adım atmadan, kapıdan uğrayıp tebrik etmek olur. O kadar! Komutanlar eğer türbanlı bir kadının “kendi mekânlarına” girmesini istemiyorlarsa, yapmaları gereken şey basit: Herkes eşsiz katılır; olur biter.
Sabah, 31 Ağustos 2007
|