Senaryo hiç değişmez. Her yıl vakti gelince, Washington’dan Ankara’ya aba altından sopa gösterilir.
Denir ki:
“Ayağını denk al, yoksa Ermeni soykırımı tasarısı Kongre’den geçer.”
Bu arada İsrail devrededir.
Yahudi lobileri çalışır. Onların mesajı da benzer havadadır:
“İsrail’le iyi geçinin, yoksa Washington’da size yardımcı olmayız.”
Bu arada Türkiye Washington’da lobi şirketleri tutar. Dünyanın parasını harcar. Diplomatlarımız, Amerika gibi bir süper gücün başkentinde enerjilerinin çok büyük bir bölümünü soykırım kararını engellemek için harcarlar.
Her yıl böyledir bu.
Yılan hikâyesidir yani.
Zamanı gelince, Amerikan Başkanı kimse, çıkar bir konuşma yapar. Soykırım sözcüğünü kullanmaz ama ağırlık açısından hiç de ondan aşağı kalmayan deyimleri konuşmasının içine yerleştirir.
Sonra ortaklık durulur.
Bir dahaki yıla kadar yine aynı oyunun hazırlıkları yapılır.
Amerikan yönetimleri, Cumhuriyetçi olsun, Demokrat olsun hiç değişmez, soykırım tasarısını Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmayı sürdürürler.
Kapalı kapılar arkasında, “ Meraklanmayın, Kongre’de engellenir bu iş ama siz de şunu şunu yapsanız” telkinleri kulaklara çalınır. Ya da her zaman çalınmasa bile, Amerikan yönetiminin elindeki ağırlıklı kozlardan birinin bu olduğu malumdur.
Bir de şu vardır:
Amerikan Kongresi’nden soykırım kararı çıkmasa da, Amerikan yönetimleri böyle bir karara karşı olduklarını açıklasalar da, Washington’da çoğunluk Osmanlı Ermenilerinin başına gelenleri soykırım olarak niteler.
Bunu da bilirsiniz.
Şimdi bu oyuna Amerika’daki en etkin Yahudi örgütlerinden birinin katıldığı anlaşılıyor. ADL’nin ‘Ermeni soykırımı’nı tanıma kararı almasının, malum tasarının ABD Kongresi’nden geçmesi ihtimalini güçlendirdiği belirtiliyor.
Bu yüzden Ankara medyayla birlikte hop oturup hop kalkmaya başladı.
Durup düşünmekte yarar var.
Bu oyun her yıl oynanacak mı? Yoksa kesip atmak daha iyi olmaz mı?
Böylece Türk-Amerikan ilişkileri, Türkiye’yle İsrail arasındaki ilişkiler daha gerçekçi, daha sahici bir raya oturmaz mı?
Evet, düşünmekte yarar var.
Amerika’nın bu ülkedeki imajı zaten yerlerde sürünüyor. İsrail’inki de farklı sayılmaz. Soykırım tasarısının Kongre’den geçmesiyle birlikte bu imaj iyice dibe vurur; Türkiye’nin Amerika ve İsrail’le ilişkileri de büyük darbe yer.
Sonra herkes şapkasını önüne koyup düşünür, taşınır, doğru yolu veya sahici olanı bulmaya çalışır.
Yanlış anlaşılmasın.
Amerika ve İsrail’le ilişkileri önemsiyorum. Her alanda daha da geliştirilmeleri gerektiği kanısındayım. Müttefikliğin, dostluğun yararına inanıyorum.
Ayrıca soykırım konusunun Kongre’lerde, parlamentolarda ele alınmasına, böylesine trajik tarih sayfalarına siyaset kurumlarının karışmasına kesinlikle taraftar değilim.
Bu arada, Türkiye’nin kendi dış politika çıkarlarıyla Amerika ve İsrail’in çıkarlarının her zaman uyumlu olamayacağının altını çizmek gerekir diye düşünüyorum.
Türkiye’nin bir İran’la, bir Suriye’yle, bir Irak ya da Filistin’le, genel olarak Arap dünyasıyla ilişkilerinin Amerika ve İsrail’le her zaman aynı çizgide olamayacağını bilmekte de yarar var.
Amerika ve İsrail’deki bazı neo-con çevrelerin uçuk projelerine Türkiye’nin sıcak bakmak gibi bir mecburiyeti de yoktur.
Amerika’yla İsrail’in Ortadoğu’da yaptıkları, yapabilecekleri bazı büyük yanlışların bedelini ödemek zorunda da değildir Türkiye...
Ne yapmalı?
Bu sorunun karşılığını ilgili tüm tarafların soğukkanlı düşünmesinde yarar var. Çünkü, ABD Kongresi’nde soykırım tasarısı kabak tadı vermiş durumda...
Ankara, hakikaten kabak tadı vermiş olan bu oyunun artık Türkiye’nin manevra alanını daha fazla daraltmasına karşı gerekli adımları, -başta Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme olmak üzere- bir an önce atmalıdır.
Yetti artık!
Milliyet, 25.8.2007
|