Yukarıdaki başlığı attım atmasına ama isabetli olup olmadığı konusunda çok da emin değilim doğrusu.
Tereddütüm başlığın -tabii ki- “Belki çok erken..” faslına ilişkin. Yoksa “tamamen doğru” faslı tamamen doğru...
AKP milletvekili Zafer Üskül’ün üzerinde iki gündür konuştuğumuz açıklamasından söz ediyorum.
Üskül, bu yasama döneminde doğumuna şahit olmayı dilediğimiz “sivil anayasa”dan bahisle, “ideolojik dayatmalara yer vermeyen renksiz bir Anayasa olmasını düşünüyorum. Kemalizm veya başka bir ideoloji, Anayasa’da yer almamalı” diyordu.
Biliyorsunuz; Üskül’ün Anayasa’nın “dili”nin arındırılması gerektiğine ilişkin getirdiği bu öneri çok da yeni sayılmaz. Bu ülkede hiç değilse yirmi yıldır, hem de yüksek sesle, bu ve benzer öneriler kim bilir kaç kere dile getirildi.
Ancak takdir edersiniz ki Üskül’ün bu açıklamasının özel bir önemi var. Çünkü önerinin sahibi artık bir AKP milletvekilidir ve de bu partinin seçim beyannamesinde önemli yer kaplayan “sivil anayasa” konusunda çalışacak kadro içinde yer almaktadır.
Nitekim Deniz Baykal’a “dakka bir gol bir” dedirten bu özel durumdur.
Ama dikkat ederseniz, Üskül’ün önerisi Baykal ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bazı kişilerce de “yersiz” ya da hiç değilse “vakitsiz” bulunmuştur.
İyi niyetli diyebileceğimiz bu açıklamalardaki ortak noktayı şöyle özetleyebiliriz herhalde: Sivil anayasa konusunda ilk elde yapılması gereken bunca iş varken bu önerinin sırası mı şimdi?
Olabilir, bu görüşü paylaşanları eleştiriyor değilim; belki de -gerçekten- çok erkendir...
Ama şunu da sormadan geçemeyiz herhalde: Üskül’ün önerisinin tartışılabilmesi için uygun vakit nedir, ne zamandır?
Bana göre Üskül’ün önerisi tartışılmadan “sivil anayasa” tartışmalarına geçmek -ya da geçilebileceğini düşünmek- doğru bir seçim değildir. Çünkü öneriyle Anayasa’dan çıkarılması istenen konular-ifadeler Anayasa’nın “özniteliği” konumundadır. Dolayısıyla, “Atatürk, Atatürkçülük, Atatürk ilkeleri ve inkılapları” fasılları Anayasa’nın “özniteliği” olma konumundan çıkarılmadan yapılacak her değişiklik yine yarım kalacaktır.
Anayasa hukuku profesörü Mustafa Erdoğan, birkaç hafta önce “sivil anayasa” konusu üzerine yayımladığı yazısında bu anayasanın tarifine şöyle başlıyordu: “Herhangi bir dinî, ideolojik veya felsefi tarafgirliğe dayanak olabilecek hükümlerden arınmış olması.”
“Sivil anayasa” için yapılması gereken ilk iş muhakkak ki budur. T.C. Anayasası’nın dili de demokrasilerde karşımıza çıktığı gibi bu olmazsa olmaz şartı yerine getirmiş olmalıdır. T.C. Anayasası’nın terminolojisi de demokrasilerin anayasalarındakiyle aynı olmalıdır.
(...)
Bu süreci söylediğim gibi ortalığı birbirine katmadan, yeni ayrılıklar-bölünmeler yaratmadan geçebilir ve “sivil anayasamızı” –nihayet- ortaya koyabilirsek, kısa zamanda toplum olarak ne derece yol aldığımızı, yetişkinleştiğimizi, rahatladığımızı –mutlaka- göreceksiniz. Bu süreci yaşamadan sivilliğin bize “haram” olduğunu unutmayalım.
Sonuç olarak: Hiç de “çok erken” değil.
Yeni Şafak 29 Temmuz 2007
|