Dün açıklanan Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu, ekonominin beşinci büyüme yılında bile sanayinin geçmişteki kâr marjlarını koruyamadığını ortaya koydu. 2006 yılı itibariyle 500 Büyük içinde 9 kuruluş daha yabancı sermayeli hale geldi. Böylece bu sayı 136’dan 145’e ulaşırken, satışların yüzde 33’ünü, net dönem kârının yüzde 40’ını yabancı sermayeli kuruluşlar elde etti.
- Kârlılıkta kayıp- 500 Büyük içinde yer alan özel kuruluşların özsermaye kârlılığı 2006 yılında bir önceki yılki yüzde 12.2 düzeyinden artışla yüzde 16.6 oldu. Bu oranın son beş yıllık ortalaması da yüzde 16.8 düzeyinde. Buna karşılık 2001 krizi öncesindeki beş yılı kapsayan 1996-2000 arasında ise yüzde 27.5 düzeyindeydi. Yani öz sermaye karlılığı açısından büyük sanayi kuruluşları sürekli büyümenin olduğu son beş yılda 10 puanlık bir kayba uğradı.
- Faizin etkisi- Bunda da yüksek faizlerin önemli bir etkisi olabilir. Çünkü üretim dışı kârlarda yani hazine bonosu ve repo kârlarında önemli düşüşler var. Bu tür kârların net dönem kârına oranı 2006 yılında yüzde 26’ya kadar geriledi. Halbuki 2001 öncesinde bu oran yüzde 100’ün bile üzerindeydi.
- Sanayi bu geliri kaybetmesinin yanında 2001 krizinin yüküyle de karşılaştı.
- Çin, Hindistan gibi ucuz üretim yapan ülkelerin rekabeti de buna eklendi.
- Kurun etkisi- Ayrıca 2001’de değiştirilen kur rejimiyle yerli paranın değer kazanması veya kurların değer kaybı da yaşandı. Düşen kurlar sanayi ihracatının kârlılığını azalttı. 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nda ihracatın toplam satışlara oranı ise yüzde 27.5 seviyesinde. Dolayısıyla bu durum satış kârlılığını azaltan bir gelişme.
Kurların düşmesi özellikle büyük sanayi kuruluşları tarafından ucuz kaynak sağlama olanağı olarak da değerlendirdi. Sanayi kuruluşları yurtdışı borçlanmaya, döviz üzerinden borçlanmaya ağırlık verdi. Bu dönemde yatırımların hızlanması da bu eğilimi iyice artırdı. Sonuçta banka dışı kesimin dış borç stoku 2006 sonunda 72.6 milyar dolarla rekor düzeye yükseldi.
- Tedirgin ediyor- Nitekim dün 500 Büyük’ü açıklayan İSO Başkanı Tanıl Küçük bu durumu şöyle değerlendirdi: “Küresel likidite koşullarında her şey olumlu gittiği için büyük firmalar dış borçlanmaya gidebildi ve büyümeyi sürdürebildi. Ama bunu ne kadar devam ettirebiliriz, kendi aramızda tartışıyoruz. Risk taşıyarak üretimi artırıyoruz. Maliyet yapısında toplam borçlanmanın payı yüzde 50’lere yakın. Bu bizi tedirgin ediyor. Son beş yılda kaynak yaratmakta sıkıntı çekilmiştir. Üretim aleyhine bir yapı oluşmuştur.”
- Ya devamı gelirse- Özellikle ihracata çalışan sanayinin daha az kâr eder hale gelmesinin en önemli nedeni döviz kurunun düzeyi. Bu düzeyi de döviz arz ve talebi belirliyor. Küresel sermaye hareketleri çerçevesinde döviz arzı fazla. Kur bu nedenle düşük. Üretimdeki yerli katma değer de bu nedenle azalıyor. Sanayinin sadece kârı değil aynı zamanda istihdam yaratması da engelleniyor.
Gelinen noktayı da sanayici “korkulu ve sürdürülmesi zor bir denge” olarak görüyor. Küresel piyasalardaki iyileşmenin sürmesi, Türkiye’ye sıcak ve soğuk sermayenin akmaya devam etmesi halinde sanayinin durumu o zaman ne olacak?
Küresel ekonominin iyi olmasına, Türkiye’nin büyümesine karşılık, daha az kâr eden ve daha az kaynak yaratan, daha az istihdam sağlayan, daha çok borçlanan bir sanayi kesiminin giderek yabancı sermayeli hale dönüşmesi de kaçınılmaz galiba.
- Sonuç- “Değişimin ne zaman gerekli olduğu sorusuna verilecek en iyi yanıt, gerekli hale gelmedendir” Claus Moller
Sabah, 20 Temmuz 2007
|