Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı’nın Eğridir’de Silahlı Kuvvetler’in yeni stratejilerini ilan ettikleri basın toplantısında yaptıkları açıklamalar medyanın tamamında büyük bir yer aldı.
Bu basın toplantısı, son günlerde ortaya çıkan asker kökenli çeteler, ele geçen ordu malı illegal cephanelikler ve “askerin iyi eğitilmediği için şehit sayısının artmakta olduğuna” ilişkin eleştirilere maruz kalan silahlı kuvvetler komuta kademesinin, muhtemelen medyayı etkilemek ve bu havayı değiştirebilmek amacıyla düzenlediği bir medya gezisi sırasında gerçekleşti.
Bu konudaki haberlerin ve yapılan yorumların hiç olmazsa bir kısmını okumuş, TV’lere yansıyan programların bazılarını da izlemiş olmalısınız.
PKK ile mücadele eden askerlerin nasıl eğitildiklerini göstermek amacıyla Eğridir Komando Okulu’nda gerçekleştirilen gösterilere ve komutanların yaptıkları açıklamalara bu nedenle fazla değinmek istemiyorum.
Ama buna karşılık bu, ‘medyayı etkileme’ gezisi sırasında düzenlenen basın toplantısında Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın bazı sözleri üzerinde durmak gerektiğine inanıyorum.
Büyükanıt basın toplantısının bir yerinde, PKK’ya yardım eden sivillerden ve hatta bunların arasında PKK adına bomba yerleştiren imam ve muhtarlar olduğundan söz ederken şunları söylüyor:
“İtiraf etmem lâzım, PKK bizden çok daha iyi psikolojik harekât yürürütüyor. Çünkü elini kolunu bağlayan yok.”
Terör örgütü olarak ilân ettikleri PKK’nin faaliyetleri ile koskoca silahlı kuvvetlerin bazı faaliyetlerini kıyaslıyor olmasındaki garipliği bir kenera bırakalım.
Bu sözlerden şöyle bir anlam çıkmıyor mu?
“PKK’nın eli kolu bağlı değil, ama bizim elimiz kolumuz bağlı.”
Aslına bakılırsa bunda yakınılacak ne var? Bir tarafta belli kurallara, anlayışlara bağlı olmayan bir örgüt var. Adı üstünde bu örgütü terör örgütü olarak, yasa dışı bir örgüt olarak ilan etmişsiniz.
Öte yanda da (bu aynen Büyükanıt’ın tanımlamasıdır) silahlı kuvvetler var.
Bu da devletin yasal, düzenli, nizami ordusu.
Her şeyden önce bağlı olduğu bir Anayasa var. Yasalar var. Hukuk kuralları var. Bir devlet anlayışı var. İnsan hakları kuralları, Türkiye Cumhuriyeti’nin imzaladığı ve uyma yükümlülüğü olan uluslararası sözleşmeler var. İnsanlığın bazı yüce değerleri var.
Bu sözlerin tonlamasına baktığınızda hemen bir hayıflanma farkediyorsunuz.
“Ah bizim elimiz kolumuz da PKK’nın gibi bağlı olmasaydı!” yakınmasını hissetmemek mümkün değil.
Geçmişte bir komutan bunu daha açık sözlerle dile getirmişti:
“Demokrasi olmasaydı PKK’nın kökünü bir haftada kazırdık” demişti.
Gerçi şimdi bu kadar aleni laflar edilmiyor. Büyükanıt daha diplomatça söylemiş söylemek istediğini, ama bazı şeyleri de açıkça ifade etmiş. Bazı yasalardan şikayet etmiş.
Bu anlamda aslında komutanların ellerini tutan pek yok.
Polis yasası daha yeni değiştiği ve yasa değişir değişmez polisin insan hakları ihlali vukuatlarının iki misli arttığı görmezden gelinerek mesela, aynı basın toplantısında yine, “Polis Vazife ve Selahiyetleri Yasası’nın yetersizliği” dile getirilmiş.
Bu şikayetler Genelkurmay Başkanı’nın ağzından bu kadar açıkça dile getirilip, hatta bir de ‘PKK’nın eli kolu’ diyerek bir kıyaslama da yapılınca buna hangi iktidar ya da iktidara aday hangi siyasi parti karşı çıkabilir?
Dolayısıyla, “Asker istesin hemen yapalım” diyerek askerin her istediğini,—mesela Şemdinli olayında olduğu gibi–-yerine getiren AKP yetkilileri bu yaklaşımlarında ilk değiller. Geçmişteki her hükümet böyle davrandı.
Dolayısıyla silahlı kuvvetlerin eli kolu öyle o kadar da bağlı değil ama, bunlar da yeterli görülmüyor.
Daha fazla yasak, daha az demokrasi, daha fazla sorumsuzluk ve dokunulmazlık, talep edilen.. Çünkü amaç terörle mücadele!...
Tabii bu taleplerin mutlak olarak, bütünüyle yerine getirilmesi imkansız.
Neyse ki eksik uygulansa da bazı yasalar, uluslararası anlaşmalar, sözleşmeler, Türkiye’nin üye olduğu uluslararası kuruluşlar, müttefikleri vesaire var.
Şimdi uluslarası anlayış ve demokratik kriterler terörle mücadelenin dahi insan hakları ve demokratik kurallardan taviz verilmeden yapılmasını öngörüyor.
Bir de ne yaparsanız, hangi baskıyı uygularsanız uygulayın tamamen engelleyemediğiniz global iletişim olanakları var.
Artık gerçeklerin açığa çıkmasını hiçbir silahlı kuvvet, hiçbir olağanüstü güç engelleyemiyor.
Dolayısıyla keşke medyamız, komando eğitimlerine ayırdığı yerin ve zamanın onda birini bu hayati meselenin tartışılmasına ayırabilseydi.
Ayırabilseydi de, bu “eli kolu bağlı olmak” meselesini esaslı bir şekilde tartışabilseydik.
Yeni Şafak, 29 Haziran 2007
|