ABD’de bulunan Hudson Ensitüsü’ndeki toplantıyı daha uzun süre konuşacağız; konuşmalıyız da. Eğer iddialar doğruysa ortaya çıkan manzara çok net: Hükümeti ülke içindeki tartışmaları uluslararası platformlara taşımakla suçlayanlar, ABD’deki bazı güç odaklarıyla işbirliğinin yollarını arıyor.
Bu meseleyi beyin fırtınası, zihin cimnastiği gibi yaklaşımlarla hafifletmeye çalışmanın kimseye yararı yok. Hudson’daki toplantı basbayağı Türkiye’deki siyasi iktidarı değiştirme ve yakın geleceği düzenleme platformudur.
Toplantının katılımcıları önemli. Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi (SAREM) Başkanı ve bazı yetkililerin yanı sıra, Türkiye’nin Washington’daki Savunma Ataşesi Tuğgeneral Bertan Logarlaroğlu.
Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun’un da geçen yıl Hudson Enstitüsü’nde konuşma yaptığını, ardından Hudson uzmanlarından Zeyno Baran’ın ‘Türk ordusunun darbe yapma ihtimalinin yüzde 50 olduğu’ yazısını kaleme aldığını da unutmayalım.
Toplantının resmi olmadığını söyleyerek katılımcıları kurtarmaya çalışanlara gelince. SAREM Başkanı ve askeri yetkililerin böyle bir toplantıya katılması, öyle günü birlik alınabilecek bir kararın sonucu değildir, olamaz da. Bu tür toplantılar aylar öncesinden planlanır, kimin ne konuşacağı üzerinde çalışmalar yapılır. Hangi düşünce kuruluşuna gideceğiniz ve o kuruluşun hangi güç dengesinin parçası olduğu da dikkate alınır. Ayrıca sözkonusu toplantıya kimlerin katılacağı konusunda mutlaka bir yazışma trafiği yürütülür. Bu katılımcılar belli bir istihbarat süzgecinden geçer. Dolayısıyla da karşınıza sözgelimi Celal Talabani’nin oğlu öyle tesadüfen çıkmaz. Ayrıntılarını tümüyle bilmeniz imkansız olabilir. Ancak katıldığınız bir toplantının yönü hakkında mutlaka fikriniz vardır.
Toplantıda Türk Dışişleri yok. Bu tür toplantılara kimin davet edildiği kadar edilmediği de önem taşır. Anlaşılan Türkiye tarafından muhatap alınanlar açıkça askerler.
Hudson’da konuşulan dehşet senaryosunu artık herkes biliyor. Türkiye’de bir okul bahçesinde kimle hangi fotoğraf karesinde yer alıp almayacağını en sert tepkiyle ortaya koyanlar, nedense böyle bir senaryoyu dinlemekte sakınca görmemişler.
Daha vahim bir iddia var toplantıyla ilgili. ‘ABD’nin PKK’nın Kuzey Irak’taki liderlerini yakalayıp teslim etmesi’ne, şimdilik kim olduğunu bilmediğimiz bir Türk yetkili karşı çıkmış. Gerekçesi ‘siyasi sakınca’ olarak habere yansıyor. Eğer bu doğruysa, son dönemde siyaseti, seçimleri ve neredeyse tüm ülkeyi ağır bir baskı altına alan terör olaylarını yeniden analiz etmek zorunda mı kalacağız?
(...)
Terör olayları ve şehit cenazeleri üzerinden oluşturulmaya çalışılan baskı o denli ağırlaştı ki, Kuzey Irak’a askeri operasyonun dışındaki seçenekleri konuşamaz hale geldik. Oysa uzunca bir zamandır PKK’nın üst düzey kadrosundan bazı isimlerin yakalanmasıyla ilgili ciddi ve sonuç alıcı bir çalışma yürütülüyor. Ancak Hudson’dan gelen haberler, askeri operasyon talebinin PKK’ya darbe vurmanın çok ötesinde anlamlar taşıdığını bir kez daha ortaya koyuyor.
Cevapsız sorular var. En başta Hudson’daki toplantıya katılanların bazı konulara acilen açıklık kazandırmaları gerekiyor.
Star, 18.6.2007
|