Bütün bu mayınlar, bombalar, saldırılar, operasyonlar, şehitler, ölü teröristler, kitlesel çağrılar, mitingler arasında, şöyle bir şey de oluyordu;
Türkiye, kaç yıldır zamanından önce uzattığı incir sepetini ABD’den esirger gibi yapıyordu.
23 Haziran 2003’ten beri ABD’ye Afganistan ve Irak “operasyonları” nda
Dostum, şuna “işgal” diyebilir miyiz!..
İşte işgalde “epey kolaylık” sağlayan “İncirlik hediyesi” nin son kullanım tarihi dolmak üzereydi.
Oysa bugüne kadar, sessiz sedasız, kafadan ve erken uzatılmıştı incir ağacımın dalları.
Lakin, 2007 ciddi çekişmeye, nazlanmaya, el enseye şahitlik ediyordu.
Bilirsiniz, umarım biliyorsunuzdur;
Dipsiz Kuyu öyle İncirlik’ten, işgallere payanda, halklara bomba, soğuk ve sıcak savaşlara meze olmasından, nükleer başlıklara yataklık etmesinden, hükümet(ler)in ve Genelkurmay’ın, mangalda kül bırakmazken dahi inciri asla ihmal etmemesinden pek hoşlanmaz.
O yüzden;
Meydanlar “anti-emperyalist” sloganlarla inlerken, “Acaba, bu hava içinde İncirlik’te de o muhalif çizgiye mi gelinmekte” diye düşünmek de mümkündü.
Düşünmek mümkün olabilir ama ondan emin olmanın “mümkünat” ı pek bulunmaz.
Çünkü, devletimizin sivil ve gayri sivil birimlerinin dünyası ABD’nin gezegen sisteminin aşırı dışına uğramaz.
Ancak şu kesin:
Bu kez İncirlik tepside sunulmadı; sepet ABD’nin koluna takılmadı.
Türkiye, bir şekilde, “İncirlik’te sürenin uzatılmayabileceği” havasını verdi.
Sanıyorum, “Ankara’nın sivilleri ve askerleri” de bu havayı vermekte ciddiydi.
ABD’liler de “havanın bozuk olduğunu” düşünmek ve ona göre davranmakta ciddiydi.
Genellikle şöyle bir bağlantı kuruluyor:
“Terörün artışı ve ABD’nin bir şey yapmayışı ile Türkiye’nin İncirlik’teki olumsuz (tavrı değil) havası doğru orantılıdır.”
Yani, İncirlik’teki ayak sürme sadece sonuçtur.
Düşünmesi belki daha zor ama, tersinden bir bağlantı, daha doğrusu “tavuk-yumurta-tavuk” döngüsü de mümkün:
“İncirlik pazarlığının uzaması, Türkiye’nin ayak diremesi ile terörün artışı doğru orantılıdır.”
Bir “sebep” gibi görünen terör, bu durumda bir sonuca, asıl önemlisi bir araca da dönüşür.
Belki doğru değildir; belki mayınlar
Şimdi Dışişleri, “İncirlik’te sürenin uzatılması” için, bakanların imzasına açılacak kararname taslağını hükümete iletti.
Sanılıyor ki, sadece Dışişleri’nin dahli, sadece hükümetin arzusudur.
Genelkurmay’a danışılmadan, Genelkurmay onaylamadan!
Olamaz tabii.
Demek ki, “İncirlik el ensesi” bitmek üzere.
23 Haziran’a kadar belki 10 günde daha çok şey olup bitecek.
Anladığım, “İncirlik çekişmesi” sürecinde, tabiri caizse Türkiye ile ABD bir nevi savaştılar.
Mecazi tabii; ama teşbihte de hata...
Mesele sadece mayının kahpeliği, terörün adiliği, onca hayatın yok olmasının vahşiliği değildi; “Türkiye’de bir üssün işgal rampası, bomba deposu, nükleer başlık mağarası” olması, yani bağımsızlık, insanlık adına ilkeler hiç değildi.
Bir etki alanı savaşında, Türkiye elindeki “İncirlik kozu” nu kullanmak isterken, ABD kimi, nasıl kullandı, ne kadar yakından veya ne kadar uzaktan kurdu, kurguladı acaba?
Bizim gibi düşünenler için İncirlik, tüm işgallere, soğuk ve sıcak savaşlara yataklığı ve nükleer silahlarıyla, emperyalizm yalakalığıyla ezeli bir yüz karasıdır.
Lakin, savaş ve iç savaşlara meyilli olup İncirlik’i ancak araç, koz diye kullananların böyle temel bir derdi, ilkesi olabilir mi hiç!
Sabah, 11.6.2007
|