Hemen hemen her gazete, partilerin, özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin milletvekili aday listelerini ‘Merkeze yönelme arayışı’ cümlesiyle yorumladı.
Gazetelere inanacak olursak, seçimde iddialı üç partinin üçü de, seçmen gözündeki algılanma biçimlerini törpüleme ihtiyacı duydular. Bu ihtiyacı gidermek için de, ‘merkez’den adaylar seçerek listelerine yerleştirdiler.
İlk bakışta doğru gibi gözüken bu liste okuma biçimi bana göre gerçeğin tam ifadesi değil. Bana göre, listelerde yapılan vitrin düzenlemeleri, partilerin değişimcilikten ürkmelerinin ve ‘idare-i maslahatçılığa’ hazırlanmalarının belirtisi.
AKP ile başlayalım... Bu partinin listelerinde büyük bir deprem olması kaçınılmazdı. Çünkü parti 2002 seçimine daha kuruluşunu tamamlayamadan alelacele girmiş, açıkçası örgüt tarafından veya genel merkez tarafından yeterince tanınmayan isimler milletvekili adayı olmuşlardı.
Seçimde alınan beklenmedik başarı, listeler yazılırken sırf yer doldurmak amacıyla umutsuzca yazılmış pek çok ismin de milletvekili olarak Meclis’e girmesini sağlamıştı. Tabii kimsenin bu durumdan şikâyeti yoktu ama bugünkü değişim de kaçınılmazdı.
AKP’nin bu seçim için verdiği 550 kişilik listesinde taş çatlasa sayıları 15’i geçmeyecek isim üzerinden ‘merkeze gelme’ analizleri yapılıyor. Oysa listeyi ‘merkeze gelme’ diye değil de, savunmaya çekilme diye okumak lazım bence.
Mevcut haliyle zaten Türk siyasi tarihinde görülmemiş ölçüde disiplinli olan AKP grubunun daha da disiplinli olması, aykırı hiçbir sesin çıkmaması, Tayyip Erdoğan ne derse onun yapılması hedeflenmiş. Ve Erdoğan da belli ki partisine yönelik kimi eleştirilerden etkilenmiş, bu eleştirileri gidermek veya asgariye indirebilmek için kendince önlemler almış, yani savunmaya geçmiş durumda.
AKP, çoğu çevrede kelimenin olumlu veya olumsuz anlamıyla ‘değişimin partisi’ olarak tanımlandı. Oysa değişim için yeni yüzlere, taze isimlere ihtiyaç var. Bu liste, AKP’nin önümüzdeki dönem değişimci kimliğinden çıkıp günü kurtarmacı bir zihniyete geçebileceğini gösteriyor bana.
Ya CHP? Bence bu partide durum daha da karışık. Sonuçta önümüzde günahıyla sevabıyla son 4.5 yıldır performansını bildiğimiz bir parti var. Her konuda 4.5 yıl boyunca pek çok söz söyledi CHP.
Mesela Avrupa Birliği’ne açıkça karşı çıkmadıysa bile bir hayli eleştirel oldu, AB reformlarının bazılarını engellemek istedi. Son örnek, 301. madde değişikliği. Deniz Baykal bu maddeyi açıkça savundu. Yine CHP, geride kalan 4.5 yılda zaman zaman açıkça Amerikan karşıtlığı sergiledi. Ekonomi politikalarında özelleştirmelere karşı çıkıldı, kriz sonrası gerçekleştirilmiş kimi yapısal reformlardan vazgeçilmesi gerektiği söylendi.
Ama bugün CHP, bir yandan listelerine aldığı merkez sağın pragmatist teknokratlarıyla, bir yandan da genel başkanının ağzından ulusalcı söylemden uzaklaştırıyor kendini. Birden bire küreselleşme gerçeğinden, AB’nin faziletlerinden, yabancı sermayenin gerekliliğinden konuşulmaya başlandı.
CHP bir yandan yaptığı vitrin düzenlemesiyle ve bir yandan da söylemiyle geçen 4.5 yılının hırçınlığının izlerini silmeye çalışıyor. Ama unutmayın, gerçekte ‘vitrin’ diye konuştuğumuz isimler birkaç kişi. Geri kalanı eski CHP.
Ve son olarak MHP... Bu partinin ‘merkez’e geliş çabası ise AKP’nin çabası birbirine benziyor: Yerleşik imajdan tam olarak vazgeçmeden o imajı yumuşatmak.
(...)Henüz tam olarak seçim meydanına çıkmayan ve neyi beklediği de hiç anlaşılmayan bu parti, mümkün olduğu kadar sütre gerisinde kalarak ‘sessiz güç’ izlenimi veriyor.
Ama herhalde birileri MHP’ye geçmiş iktidar dönemini, Koray Aydın’ı, Başbakan Erdoğan tarafından ‘kafatasçılık’ diye nitelenen milliyetçilik anlayışını hatırlatacak. MHP bu hatırlatmaları kavgasız gürültüsüz cevaplayabilecek mi, bunu göreceğiz.
Ama bence MHP listesinde de durum aynı: Değişiyor izlenimi verip değişmemek.
Radikal, 8 Haziran 2007
|