Üniversite eğitimini Almanya'da alan (Fachhochschule Münster / Universty of applied Sciences) Gülsüm Çerman, namaz kılabilmek için fakültenin sekreteri ve dekanıyla görüştüğünü hatırlatıp, “Talebimi gayet nazik ve olumlu karşıladılar. Hemen namaz kılabileceğim bir oda tahsis ettiler” dedi. Çerman, Türkiye'de bazı kimselerin 'namaz düşmanlığını' da anlayamadığını söylüyor.
Almanya’da öğrenci iken namaz kılacak yer talebinin hemen kabul edildiğini ifade eden Gülsüm Çerman, “Her şeyiyle yabancısı olduğum Hıristiyanların ülkesinde namaz kılacak oda talebim son derece pozitif karşılandı ve oda ayarlandı. Orada bunları yaşarken Türkiye’de namaz kılan öğrencileri medyanın böyle yansıtmasını aklım almıyor” dedi. Çerman, yapılanların, insanların dikkatlerini bir yerden başka bir yere çevirmek amaçlı olduğunu dile getirdi.
Fachhochschule Münster / Universty of applied Sciences’ta öğrenci iken namaz kılacak yer ayarlanması için okul dekanı ve sekreteri ile yaptığı görüşmeleri aktaran Gülsüm Çerman, talebinin gayet nazik ve olumlu karşılandığını söyledi. Sözkonusu olay gerçekleştiğinde 2002 yılında ikinci sınıfta öğrenci olduğunu belirten Çerman, “Kış aylarına denk geldiği için vakitler dardı. Molalar arasında mutlaka namaz kılmam gerekiyordu. Boş oda nerede var, ben namazımı nerede kılabilirim paniğini yaşıyordum hep. Bu sebeple konuyu dekanla görüşmeye karar verdim” dedi. Evi okula uzak olduğu için izin alana kadar boş bulduğu odalarda namazını kıldığını anlatan Çerman, “Ben namaz kılarken odaya girip görenler oluyordu. Ama böyle birşey Almanya’da haber malzemesi olmaz” dedi.
Ders aralarında namaz vakitleri girdiğinde namazını kılabileceği bir yer ayarlanmasını istemek üzere önce dekanın sekreterine gittiğini söyleyen Çerman, “Dekanla görüşmek istediğimi söyledim. Bana görüşmek istediğim konuyu sordu. 11 Eylül 2001 ‘İkiz Kule saldırıları’ çok uzak değildi. Her derste, her yerde bu konu gündeme geliyordu. O yüzden benim namaz için yer ayarlanması isteğimi nasıl karşılayacaklarını bilmiyordum ve heyecanlanmıştım. Sekretere, ‘Namaz kılmam gerekiyor. Bir oda temin edilmesini talep edeceğim’ dedim. Tepkisi benim için çok şaşırtıcıydı. Çok pozitifti. Sonra dekana yönlendirdi beni. Dekan hanımla da görüştüm. ‘Tamam. Bir kişi misin, kalabalık mısınız?’ diye sordu. Ben, ‘Şu an tek kişiyim’ dedim. ‘Grup olsaydınız yazılı bir prosedür takip etmemiz gerekirdi. Ama tek kişi olduğun için buna gerek yok’ dediler. Ve saatleri ayarlamak için ders programımı istediler” sözleriyle olayı anlattı.
Almanya’da da bazı okullarda başörtülü arkadaşlarına biraz tepkili yaklaşanlar olduğunu belirten Çerman, Sosyal Pedagoji eğitimi aldığı okulunda herkesin farklılıklara açık olduğunu ifade etti. “Okulumuzda çok farklı giyim tarzlarına, farklı felsefelere, düşüncelere sahip olanlar vardı. Bu konular hiç sorun oluşturmazdı” diyen Çerman, kendisinin de bir başörtülü Türk olarak ilgi odağı olduğunu, arkadaşlarının sıkça başörtüsüne, Türkiye’ye, Türk kültürüne dair sorular sorduğunu dile getirdi. “‘İnşallah dekan da böyle bir yapıya sahiptir’ diye düşünüyordum. Ve öyle çıktı. O yüzden sorun yaşamadım elhamdülillah” diyen Çerman, Türkiye’de bir lisede namaz kılan öğrencilerin suç işliyorlar gibi yansıtılmasına karşı şaşkınlığını dile getirdi.
İŞYERİMDE DE NAMAZ YERİ AYARLANMIŞTI
Üniversitede öğrenciyken aynı zamanda bir kurumda çalıştığını söyleyen Çerman, “İşyerimde de bize namaz için bir oda tahsis edilmişti” dedi. Namazın, insanın Yaratıcısıyla birebir görüşme vasıtası olduğunu belirten Çerman, insanı rahatlatıp özüne döndüren bir şey olarak da psikoloji biliminde de kabul edildiğini söyledi.
Bağcılar Lisesi’ndeki namaz olayı gibi haberlerin, insanların dikkatini bir yerden alıp başka bir şeye yönlendirmek amaçlı olduğunu düşünen Çerman, “Ben bir buçuk yıldır Türkiye’de yaşıyorum, ister istemez her şeyi Almanya’yla kıyaslıyorum ve çok eksik görüyorum. Ki ben İstanbul gibi bir metropolde yaşıyorum. İstanbul’da neden hâlâ elektrikler kesiliyor. Neden kaldırımlar doğru kullanılamıyor. Tekerlekli sandalye kullanan insanlar İstanbul’un yollarında nasıl yürüyor, nasıl üst geçitleri kullanıyor, nasıl karşıya geçiyorlar? Bunlar gibi çözüm bekleyen öyle çok sorun var ki. Bunlarla uğraşılması gerekirken neden başörtüsüyle, namazla uğraşılıyor?” şeklinde konuştu.
Çerman, televizyonda izlediği bir tartışma programında açık bir bayanın, “Biz artık Nişantaşı’ndan çıkamaz olduk” ifadelerinde bulunduğunu da dile getirdiği konuşmasında, “Sanki açıklık yasaklanıyormuş gibi bu konu ediliyor. Oysa Şirinevler’de mini etekli bir kız rahatça otobüse binip hiç kimseden tepki görmüyor. Sen nasıl sadece Nişantaşı’na hapsedilmiş oluyorsun? Böyle bir şey olabilir mi? Ben anlayamıyorum” sözleriyle şaşkınlığını ifade etti.
MEDYA KULLANILIYOR
İnsanların beyninin bu tür haber ve konuşmalarla sürekli yönlendirildiğini, medyanın bunun için kullanıldığını vurgulayan Çerman, Türkiye’deki başörtüsü yasağıyla ilgili olarak da şunları dile getirdi: “Rize’de dayımın kızı var. Okumayı çok istedi. Üniversite ortamında bulunmak, o kültürü yaşayarak okumak istedi. Teyzemin kızı psikoloji okuyordu, son yılında başörtüsü yasağı sebebiyle bırakmak zorunda kaldı. Bu durumda olanlar için gerçekten içim acıyor. Kendime sürekli şunu soruyorum: Ben Almanya’da değil de burada yaşıyor olsaydım başımı açar mıydım? Veya açmasaydım bu benim psikolojimi nasıl etkileyecekti? Okumak isteyip de okuyamamak çok kötü. İçler acısı bir şey. Siz kendiniz engelli değilsiniz, aileniz sizi engellemiyor ama başka birşeyler sizi engelliyor. Ben çocuğumu okuyabilsin diye yurtdışına mı göndermeliyim? İnsanların zihninin böyle şeylerle meşgul olmak zorunda olması bile çok üzücü.”
|