Ankara’daki terör saldırısı, Kuzey Irak’a yönelik sınır-ötesi operasyon olasılığı üzerine tartışmaları alevlendirdi. Bu konuda birçok belirsizlik var. Birincisi, operasyonun amacı ve hedefiyle ilgili:
Operasyon, PKK’ya karşı mı, Kerkük’ün Kürtlerin eline geçmesini engellemek için mi, yoksa Irak’ın bütünlüğünün korunması için mi yapılacak? (Şimdilerde bunun Türkiye’de demokratik süreci raydan çıkarmak amacıyla kullanılabileceği spekülasyonları da yapılmakta.) Hedef PKK mıdır, Kürt Bölge Yönetimi mi, yoksa Amerikan işgal kuvvetleri mi? Bu konudaki belirsizliği en iyi Genelkurmay Başkanı ifade etti: “K. Irak’ta sadece PKK ile mi uğraşacağız, yoksa Barzani’yle de bir şeyler olacak mı? Bir de ortada ABD var...”
İkinci belirsizlik, operasyon kararını kimin alacağıyla ilgili: Genelkurmay Başkanı 12 Nisan’da yaptığı konuşmada böyle bir operasyonun yararlı olacağını ve başarıyla yapılabileceğini, ancak bunun için TBMM’nin TSK’ya yetki vermesi gerektiğini söyledi. Başbakan ise, TSK’nın hükümetten yazılı talepte bulunmasını istiyor.
Ne Başbakan, ne de Genelkurmay Başkanı bu sorulara açıklık getiremediklerine göre, buna ben çalışayım. İkincisinden başlarsak: K. Irak’a yönelik operasyon yapılıp yapılmayacağı kararı, Genelkurmay’ın ya da TSK’nın değil, Başbakan’ın ya da hükümetin sorumluluğundadır. Genelkurmay, Başbakanlığa bağlıdır. Dolayısıyla Başbakan’ın “TSK yazılı talepte bulunsun” önerisini anlamak mümkün değildir.
Birinci ve daha önemli soruya gelince: PKK sorununun kökü ve çözümü dışarıda değil içeridedir. Bunun tersini iddia etmek, kendi kendimizi ve halkı aldatmaktan başka bir işe yaramaz, yaramadı. Askeri önlemlerle bugüne kadar PKK canilerinin Türkiye’deki varlığına son verilebildi mi ki Kuzey Irak’taki varlıklarına son verilebilsin? 1980’lerde ve 1990’larda Iraklı Kürtlerin desteğiyle yapılan operasyonlar sonuç verdi mi ki onların muhalefetine rağmen yapılacaklar sonuç versin? Dünyanın en güçlü ordusuna sahip ABD, Irak’ı yıkmayı başardı, ama geleceğine şekil verebiliyor mu?
Türkiye’nin Kerkük’ün statüsünü tayin ya da Irak’ın bütünlüğünü korumak için askeri müdahaleye kalkışması, Türkiye’nin bütünlüğünü tehlikeye atmaktan, şehitlerimizin sayılarını çığ gibi arttırmaktan, ekonomimizi ve demokrasimizi mahvetmekten başka bir sonuç veremez. Böyle bir maceranın vebalini kimse yüklenemez.
Yapılması gerekenler bellidir: 1) Sonunda Kenan Evren ve Mehmet Ağar’ın dahi teslim etmek zorunda kaldıkları üzere, çabalar Kürt sorununun çözümü üzerinde yoğunlaşmalı, Kürt kökenli yurttaşlarımızın dert ve sıkıntılarını demokratik süreç içinde ifade etmelerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. 2) Güvenlik kuvvetlerimizin görevi, yurt savunması; bunun için ülke içinde yuvalanmış olan PKK’lı canileri izlemek ve etkisiz hale getirmek, sınırdan sızmalarını engellemek için gerekli önlemleri almaktır. 3) K. Irak’taki PKK’ya göz yumma siyasetine son vermeleri için gerek işgalci devlet ABD, Bağdat hükümeti ve öncelikle de Kürt Bölge Yönetimi üzerinde diplomatik baskıyı arttırmalıyız. Herkesi karşımıza alacak bir müdahalenin yol açabileceği felaketin görmezden gelinmesini akıl ve mantıkla izah etmek mümkün değildir. 4) Irak’taki Kürt Bölge yönetimini yok saymak, yalnızca Kürt oldukları için Iraklı yöneticileri muhatap almamak, hepsini “aşiret reisleri” diye aşağılamak son derece yanlış işlerdir. Bundan böyle Irak’ın bütünlüğü korunabilecekse, ancak gevşek bir federal yapı içinde korunabilir. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’nun “PKK Terörü Sorunu ve Sınır Ötesi Operasyon Raporu” şu haklı uyarıda bulunuyor: Türkiye’nin izlediği yanlış politikalar Iraklı Kürtlerde kalıcı korkular doğuruyor ve onları başka ülkelerin yanına itiyor! Bu süreç tersine çevrilmeli!
Bütün sorumluluk sahiplerini bu önemli raporu, Ömer Taşpınar’ın “K. Irak tuzağına düşmeyelim” başlıklı mükemmel yorumunu (Radikal, 28 Mayıs) ve Bejan Matur’un fevkalade öğretici K. Irak izlenimlerini (Zaman, 30 Mayıs - 2 Haziran) okumaya davet ediyorum.
Zaman, 2 Haziran 2007
|