Baştan söyleyeyim : İlkesel düzeyde fişlemeye de, fişlenmeye de karşı değilim. Devlet vatandaşını bi güzel fişletecek ki, kime eziyet edeceğini tastamam bilsin.
Fişlemenin faydaları saymakla bitmez. Her şeyden önce kimin cezalandırılacağı ‘fişlemeyle’ ortaya çıkar. Çünkü ‘demokrasilerde’ hiç kimseye gelişigüzel zulmedilemez.
“Hukuk” mu dediniz? Geçiniz bunları efendim,ıvır zıvır şeyler. Düzen ve intizam her şeyin başında gelir. Düzenin olmadığı yerde hukuk olsa ne yazar, olmasa ne yazar!
Fişlemede dikkat edilecek husus; bu işi, kimin ya da kimlerin yapacağıdır. Burası çok önemlidir.
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Tahir Hatipoğlu’nun, “Bizi çaycıya kapıcıya fişlettiler.” sözünü mutlaka okumuşsunuzdur. Dünkü Yeni Şafak’ın manşetinde yer almıştı.
Beni bu haberin ‘çaycılar ve kapıcılar’ kısmı ilgilendiriyor. Öğretim görevlilerinin ‘sözde’ dramı hiç umurumda değil. (Hatta, memlekette ne kadar Termodinamikçi varsa fişlesinler; fena olmaz valla. )
Kendisini fişlettirmek istemeyen kamusal alanda çay içmez. Bu kadar basittir bu. Zaten bir çaycı gereğinden fazla soru soruyorsa (demli mi, açık mı, çift şekerli mi, tek şekerli mi) ortama anten oluyor demektir. Bunu bile anlayamayan bilim adamının öğrettiği kuramdan, hipotezden ‘yurdum öğrencisine’ hayır gelmez.
Dolayısıyla, çaycıları bi kalem geçelim de kapıcılara gelelim. Evvela, “Biz bilim adamıyız, kapıcı nedir ki bizim düşüncelerimizi algılayabilsin…” havası sezinlediğim için, “kapıcıya fişlettiler” ifadesine itirazım var. Bu jakoben, seçkinci duruş yanlış bir şey. Kapıcılar memleket evladı değil mi? Ayıptır, günahtır.
Kapıcı dediğin, evine kim girmiş, kim çıkmış, uzak yakın türbanlı akraban falan var mı, ona bakar kardeşim; senin düşünceni ne yapsın! Diyelim ki; dünya görüşünle de alakadar oldu, ne var bunda! Kifayetsiz muhteris köşe yazarı, muhabir, televizyon programcısı dünyadan, dünya görüşünden anlıyor da kapıcı niye anlamasın?!
Hadi, “Bu yıl hac mevsimi kurban bayramına rastlıyordu” haberi eskidir, geçelim. Bir grup yobaz öğrencinin başlarını zorla kapattıkları kız öğrencilerin karşısında, “31 Mart Vakası’nı” kutladıkları ‘haberi’ çok mu eskidir? Daha bu ‘tezviratın’ mürekkebi kurumadan, Konya’da, hasta bir çocuğun testisleri üzerinden, “Tesettür faciası” manşetleri kotarılmadı mı?
Demem o ki, malum gazeteciler kadar üretken değiller diye (bir kısım) kapıcıları kimsenin hafife almaya hakkı yoktur. 28 Şubat sürecini tetikleyen gazete kupürleri (fonksiyonları dışında) ne kadar değerliyse, kapıcı fişlemesi de o kadar değerlidir.
Her ‘fişlemeci kapıcı’ da bir değil tabii. Bizim kapıcı mesela. Taşındı da kurtulduk. Beni ve (daha önce taşınan) üst kattaki öğretim görevlisi komşumuzu acayip fişlemiş hıyar. Utanmadan bir de günlük tutmuş: Fişleme günlüğü. (Apartman yöneticimiz, sizin adınız geçiyor, diyerek getirdi de oradan biliyorum. Taşınırken unutmuş olabilir. Belki de ‘tırsalım’ diye bilerek bırakmıştır.)
Güya, Darwin hakkında ileri geri konuşuyormuşum. Külliyen yalan. (İnsan gelsin de nereden gelirse gelsin; inancım budur.) Günahını almayayım ama öğretim görevlisi komşumuzla karıştırmış olacak. Komşumuzun adının altına, “Fenerbahçe Cumhuriyetini sevmiyor” yazmış. Lakin, Fenerbahçe ve ‘ni’ hecesinin üzerini karalamış. Geriye kalan “Cumhuriyeti sevmiyor” ifadesini yuvarlak içine alıp ok işaretiyle benim adımın altına yöneltmiş. (Yenisini yazmaya üşenmiş; bu kadar da tembel kapıcı görmedim.)
Emekli Org. Kılınç Paşa, Darwin’in hedef gösterilmesini 28 Şubat’la ilişkilendirdiği için bu konu beni çok ilgilendiriyor. Durduk yere BÇG fişleme arşivine (en azından) ‘Darwin düşmanı’ sıfatıyla yük olmak istemem.
Yeri gelmişken, Kılınç Paşa’dan, TSK’nin, kuantum fiziğine yaklaşımını istirham edeceğim. Malumunuz, ‘Belirsizlik kuramı’ gereği atom altı parçacıklarının ne yaptığı belli değil. Bilelim ki, gardımızı alalım.
Yeni Şafak, 7.3.2007
|