28 Şubat . Bazılarının ‘ postmodern darbe’ adını verdiği sürecin 10’uncu yıldönümü. Darbe adını 1997 yılının 28 Şubat günü yapılan gergin Milli Güvenlik Kurulu toplantısından alıyor.
O tarihlerde Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin kurduğu koalisyon hükümeti vardı. Başbakan Necmettin Erbakan, yardımcısı da Tansu Çiller’di.
Öncülüğünü Genelkurmay’ın yaptığı birtakım etkili gruplar bu hükümeti devirmeye ve Erbakan’ı siyasetten tasfiye etmeye karar verdi.
Yanlarına medyayı, yargıyı ve üniversiteyi de alarak müthiş bir propaganda yürüttüler. Bu propagandada psikolojik harp teknikleri de kullanıldı.
Temel mesele, daha doğrusu öne sürülen gerekçe irtica idi. Hükümet irticayı beslediği ve büyüttüğü için gitmeliydi.
Peki gerçekten böyle bir tehlike var mıydı? Bakın dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Teoman Ünüsan aradan 10 yıl geçtikten sonra ne diyor:
“MGK kararlarının ardından irtica söylentileri gündeme iyice oturdu. Sürekli irtica ile mücadeleden bahsediliyordu. 14 Nisan’da valileri irtica gündemi ile topladık. Valilere ‘ Ne diyorsunuz, en iyi siz bilirsiniz; irtica var mı, irtica mı geliyor’ diye sorduk. İstisnasız hepsi, ‘ Ne irticası’ cevabını verdiler ve ‘ Nereden çıkartıyorlar bunu? İrtica mirtica yok bu ülkede’ dediler...
Refahyol hükümeti, vali atamadı ki; bunu söyleyenler, önceki dönemlerde göreve getirilmiş valilerdi.”
Sonra ne mi oldu?
Bütün büyük gazeteler ve TV’ler, bu toplantıyı ‘ Valilere irtica brifingi’, ‘ Valilerden irticaya geçit yok’ gibi haber başlıklarıyla topluma duyurdu.
İşte irtica böyle var edildi!
Hani “ Bir şeyi 40 kere söylersen olur “ diye bir söz vardır. Burada anlatılmak istenen bir iddianın, ne kadar dayanaksız, yalan, uydurma olursa olsun, yayılması sayesinde bir toplumsal gerçeklik haline dönüşmesidir.
Aynen bunun gibi, irtica da sistemli bir biçimde işlenerek (40 kere söylenerek) inanç haline getirildi. Böylece Refahyol hükümetine karşı düzenlenen darbe meşrulaştırılmış oldu.
Sabah, 27.2.2007
|