Bir organizasyonun “hukuk devleti” sayılabilmesi için yargının sadece siyasi iktidardan değil, devletten de bağımsız olması gerekir.
Türkiye’de son dönemde tanık olduğumuz olaylar, Türk Yargısı’nın bu kıstası yakalamaktan uzak olduğunu ortaya koymaktadır.
Türkiye’de yargı, bireyi değil ama devleti korumak üzere örgütlenmiş görünmektedir.
İnsan hak ve özgürlüklerinin potansiyel ihlal edicisi devlete karşı açılan davalarda yargının hızı, sanıklara yaklaşımı ve verdiği kararlar, yargının devletten yana olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu gelişmede, hep tartıştığımız yargının siyasal iktidardan bağımsızlığını sağlayamamış olmasından çok, devlet iktidarıyla iç içe olması gerçeğinin payı büyüktür.
Bugün Türkiye’de devlet iktidarını ellerinde tutanlar, devletin gerçek sahibi oldukları iddiasındadır.
“Biz bu devleti sokakta bulmadık” kendi güçlerini meşrulaştırmak için kullandıkları en büyük argümandır.
Sokakta bulunmayan devletin kurucusu olduklarına inandıkları için, devletin gerçek iyiliğini kendilerinin bildiğine yürekten inanırlar.
Onlar için devletin selameti, “cahil halkın” yanlış seçimleri sonucu iktidara gelmiş siyasilere teslim edilemez.
Devletin ve toplumun iyiliğini kendileri bildikleri için, bu iyiliğin yaşayacağı ideolojik çerçeveyi de kendileri belirler.
Bu çerçevede her organa bir rol düşer, yargıya da tabii.
Yargıdan resmi ideolojinin sınırları içinde hareket etmesi beklenir.
Bu ülkede Osmanlı’dan beri devlet iktidarının asıl sahibi silahlandırılmış bürokratlardır.
Diğer kurumlar gibi yargı da kendi görev, yetki ve duruşunu silahlı bürokrasiye göre belirler.
Bu ülkede Anayasa Mahkemesi’nin darbecilere yemin töreni düzenlediğini, yüksek yargı mensuplarının 28 Şubat günlerinde Genelkurmay’dan brifing almak için birbiriyle yarıştığını hatırlamanız yeter.
Şimdi Trabzon’da cereyan eden Yasin Hayal’in yargılama süreci, yargının bu ideolojiyle nasıl iç içe geçtiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Ağır Ceza Mahkemesi yapısının alelacele değiştirilip bir Ticaret, bir de İcra Hakimi’nin heyete sokulması, bu tetikçinin belli eller tarafından korunup kollandığını göstermektedir.
Hrant Dink suikastini milliyetçi duygularla hareket eden iki çocuğun üstüne yıkmak isteyen, derin devleti görmezden gelenlerin bu yargılama süreci hakkında tek sözlerinin olmaması çarpıcıdır.
Yaşananlar Türkiye’nin gerçek demokrasi yolunda alması gereken yolun uzunluğunu net bir şekilde göstermektedir.
Sabah, 12.2.2007
|