İslâmiyet’in bir Avrupa dini olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söyleyen İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson, Türkiye’nin AB üyeliğinden dışlanmasının bir felâket olacağını ve böyle bir durumun Avrupa’da bir medeniyetler çatışmasına yol açacağını kaydetti. Ortadoğu’da söz sahibi olmak isteyen bir AB’nin mutlak surette Türkiye’nin birliğe katılımını isteyeceğini sözlerine ekleyen Karlsson, İstanbul Valiliğinde verdiği konferansta AB’nin yaşlı nüfus ve işgücü problemlerinin de çözülmesi için Türkiye’nin birliğe tam üye olmasına şiddetle ihtiyaç duyacağını belirtti.
İstanbul Valiliği’nin düzenlediği Mavi Salon AB Konferans dizisi faaliyetleri çerçevesinde önceki gün İsveç Başkonsolosu Ingmar Karlsson “Barışçı ve Uzlaşmacı bir Avrupa’da Türkiye’nin yeri” başlıklı bir konferans verdi. Aynı zamanda aydın bir akademisyen ve yazar olan Karlsson bu konferansta Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili çok önemli ve ufuk açıcı bir konuşma yaptı.
Konuşmasına Türkiye gibi büyük bir ülkenin Avrupa Birliği’ne girmemesinin mümkün olmadığını söyleyerek başlayan Karlsson, Türkiye’nin üyeliğinin önüne çıkarılan engellerin tamamen sunî ve saçma engeller olduğunu söyledi.
AB sözünü tutmalı
Konuşmasının hemen başında bu konuda bir örnek veren Karlsson, 1963 yılında İngiltere’nin AB’ye üyeliğinin tartışıldığı bir ortamda Fransız lider Charles DeGaulle’ün İngiltere için “Böyle bir tarım politikasına sahip olan bir ülkenin AB’ye üye olması düşünülemez” derken, bundan bir yıl sonra 1964 yılında ise Türkiye hakkında “Türkiye AB’ye üye olmalıdır” dediğini hatırlattı. Bu anlamda bundan tam 43 yıl öncesinden beri Türkiye’nin AB’ye üye olacağının deklare edildiğini ifade eden Karlsson, Türkiye ile de resmi müzakerelere Ekim 2005’te başlandığını hatırlattı. İsveç Başkonsolosu bugün bazı politikacıların DeGaulle’ün İngiltere için söylediklerine benzer şeyleri Türkiye için söylediğini kaydederek, “Avrupa değerlerinin temeli Roma Yasaları’na dayanıyor ve Roma Yasaları’nın en temelinde “Sözünüze, sözleşmenize sadakat gösterin” denilmektedir. Türkiye reform süreçlerini uygulayarak verdiği sözleri yerine getirdi ama AB diğer ülkelere uygulanmayan yeni şartlar uygulayarak sözünün arkasında durmuyor” ifadelerini kullandı.
Tartışılan argümanlar
Karlsson Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğini engellemek için öne sürülen bahanelerden birinin özellikle Fransa’nın dillendirdiği AB’nin Türkiye’yi absorbe edemeyeceği yani hazmedemeyeceği görüşü olduğunu belirtti.
Karlsson aynı soruyu Fransızlara soracak olsanız “Hayır bir absorbe edilmedik” diyeceklerdir ifadelerini kullanarak “absorbe” kavramını bir saçmalık olarak nitelendirdi. Bu manada 2004 yılında 10 ülkenin birden ve sonra Bulgaristan ve Romanya’nın da Birliğe üye olmasının genişleme sürecindeki kritik ve dramatik bir adım olduğunu söyleyen İsveç Başkonsolosu, bu şekilde bir genişlemeden sonra AB vizyonunun çok farklılaştığını ve değiştiğini ifade etti.
AB ülkelerinde demografinin son derece önemli bir faktör olduğunu belirten Karlsson, Türkiye’nin katılımıyla Birliğin daha enerjik ve genç bir nüfusa sahip olacağını söyledi. Karlsson’un ifadelerine göre, Türkiye 2015 yılında 82 milyonluk bir nüfusla Almanya’ya eşit hale gelecek. 2025 yılında ise yaklaşık 88 milyonluk nüfusuyla AB’nin en büyük nüfuslu ülkesi haline gelecek. Ancak Türkiye’nin böyle bir durumda AB’de işgal ettiği oranlar, bugünkü Almanya’dan daha düşük seviyede olacak.
Bu sebeple Türkiye’nin üyeliğinin iddia edildiği gibi absorbe edilemeyecek ya da AB içinde dengeleri bozacak bir durum olmayacağını belirten Karlsson Avrupa Parlamentosunda her komisyonda her ülkeden sadece bir delege bulunduğunu hatırlattı. Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili dağılımında çıkabilecek sorunlara da değinen Karlsson, şu anda 732 milletvekili bulunan Parlamento’ya Türkiye’nin katılımı ile büyük çoğunlukları bulunan İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin üye azaltımına gitmek zorunda kalabilecekleri ancak bunun büyük bir probleme sebep olmayacağını belirtti.
Türkiye’nin önüne çıkarılan bir başka engelin de kültürel, coğrafik ve dinsel farklılıklar olduğunu kaydeden Karlsson, Avrupa Birliği’nin temelini teşkil eden Roma Antlaşmasında AB’ye üye olacak bir ülkenin toprağının yüzdesinin ne olacağı konusunda bir ifadenin kullanılmadığını hatırlatarak bu konuda çarpıcı örnekler verdi. Karlsson şunları söyledi:
*Türkiye’nin Avrupa kıtasında bulunan toprakları 24 bin kilometrekarelik bir alan ile bazı Avrupa Birliği ülkelerinin bütün topraklarından bile fazladır.
*Türkiye’nin Avrupa kıtasındaki toprakları Belçika ve Hollanda gibi Baltık ülkelerinden biraz küçük hatta neredeyse eşittir.
*Nüfus konusunda ise Türkiye’nin Avrupa Kıtası’nda yer alan topraklarında yaşayan nüfus, İsveç gibi ülkelerin toplam nüfusundan fazladır.
*AB’ye üye olan Güney Kıbrıs ve Malta gibi bölgeler Avrupa kıtasında yer almadıkları gibi, bulundukları konum itibariyle Tunus’tan bile daha güneyde ve Türkiye’den daha Doğu’da yer almaktadır.
*AB üyesi olan Fransa’nın bir çoğu Afrika kıtasında bulunan sömürgeleri de resmi olarak AB üyesi sayılmaktadır.
Karlsson daha sonra Fransa eski Cumhurbaşkanı ve Avrupa Konvansiyonu eski başkanı Giscard d’Easting’in “Anadolu Asya’ya aittir” sözlerini hatırlattı ve bu yanlış anlayışın Avrupa’daki bazı politikacılarda yerşelik olduğunu ifade etti. Karlsson aynı konuda DeGaulle’ün İngiltere için zamanında “Avrupa’ya ait olmayan ada” tabirini kullandığını da sözlerine ekledi. Bu açıdan Türkiye’nin coğrafi olarak üyeliğine bir engel olamayacağını beyan eden Karlsson, bazılarının dil farklılığından dem vurduğunu ve Türkiye’nin dilinin Hint Avrupa dilleri ailesine ait olmadığını ileri sürdüklerini söyleyerek, “Bunlara AB üyesi olan Finlandiya, Macaristan ve Estonya dillerini örnek gösteriyorum, çünkü bu diller Avrupa dillerinden ziyade Türkçe’ye daha yakındır. Aynı zamanda Malta dili de Arap dillerine yakın bir dildir” ifadeleriyle cevap verdi.
AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var
Türkiye’nin jeopolitik ve güvenlik ile ilgili argümanlarına da değinen Karlsson, Türkiye’nin üyeliğe ile Avrupa’nın sınırlarının Ortadoğu’ya dayanacağını ifade ederek, bazı Avrupalı politikacıların bu konuda endişe duyduklarını ancak bunun yersiz bir endişe olduğunu ifade etti. Karlsson, Avrupa’nın Ortadoğu’daki gerilimden kendini izole edemeyeceğini, bunu görmezden gelemeyeceğini söyleyerek, bilakis Avrupa’nın ABD’nin alternatifi olarak Ortadoğu konusunda daha dengeli ve uzlaşmacı bir güç olması gerektiğini ve bu idealini Türkiye’nin Birliğe katılımı ile gerçekleştirebileceğini ifade etti. Karlsson, Türkiye’nin güçlü ve tecrübeli ordusu ile Avrupa’nın gücüne güç katacağını hatırlatarak, “Ortadoğu’daki her gerginlik Avrupa’yı da ilgilendirir ve Avrupa’nın buna duyarsız kalmamak için Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Türkiye aynı zamanda Ortadoğu ülkeleri için örnek bir ülkedir” dedi. Karlsson Türkiye’nin İslam ve demokrasinin bir arada olabileceğinin en önemli kanıtı olduğunu da ifadelerine ekledi.
Konuşmasının bu safhasında ABD’nin Irak müdahalesine de değinen Karlsson, Irak’a demokrasi getireceğini iddia eden ABD’nin 3 yıldır silahlı güçlerle gerçekleştiremediği reform ve demokrasi hareketlerinin, AB’nin yumuşak desteği ile Türkiye’de başarıyla gerçekleştirilmesinin çok önemli bir örnek ve mesaj içerdiğini söyledi. Karlsson bu açıdan Türkiye’nin AB’den dışlanmasının reform politikalarına karşı olanlarının elini güçlendirdiğinin de altını çizdi.
Türkiye dini sebeple dışlanamaz
Türkiye’nin AB’den dışlanmasında dinsel argümanları kullananlara da çok önemli mesajlar veren Ingmar Karlsson, Avrupa’nın hiçbir dinsel ifadeyle tanımlanamayacağını çünkü bu açıdan Birlik içinde dahi ihtilaflar bulunduğunu söyledi. Hıristiyan dünyasında bile Hıristiyan değerleri üzerinde bir uzlaşı üzerinde olunmadığını ifade eden Karlsson, böylesi bir durumda AB’yi Hıristiyan temeller üzerine oturtmanın mümkün olmadığını kaydetti. Buna örnek olarak kendi ülkesi olan İsveç’in müzakere sürecinde Katoliklik temelinde tanımlanacak bir AB’de en başta yer almayacağını ifade eden Karlsson, İsveç’te de AB üyeliğine karşı olanların kullandığı argümanlardan birinin Katolik-Protestan karşıtlığı ve “Bizi Papa mı yönetecek?” korkusu olduğunu söyledi. Ancak neticede Birlikte Hıristiyanlık temelinde bir yapılanma olmadığı için bugün İsveç’in üye olduğunu belirten Karlsson, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi Ortodoks ülkelerin de AB’de yer alabilmesini AB’nin dinsel temelde bir yapılanma olmadığına delil gösterdi.
Türkiye dışlanırsa medeniyetler çatışır
Bu açıdan İslamiyet’in zaten halihazırda bir Avrupa dini olduğunu söyleyen Ingmar Karlsson, bazı istatistiklerle de bu görüşünü delillendirdi. Karlsson, 30 yıl içinde Avrupa’da 65 milyon Müslüman olacağını ifade ederken, yakın bir zamanda kendi ülkesi İsveç’de cuma namazına giden Müslüman sayısının, kiliseye giden Hıristiyan sayısından daha fazla olmasının beklendiğini belirtti. Bu bakımdan Türkiye’nin AB’den dışlanmasının ve üyeliğinin red edilmesinin, Avrupa içinde yaşayan Müslümanlara olumsuz mesajlar vereceğini, onlara kendilerini de dışlanmış hissettireceğini söyleyen Karlsson, “Bu gettolaşmayı artıracak, entegrasyonu zayıflatacak ve Müslümanlarda ikinci sınıf olma hissine sebep olacaktır” dedi. Karlsson bu sebeple AB’nin Türkiye’yi reddinin bir felakete yol açacağını ve bir nevi medeniyetler çatışmasına sebebiyet vereceğini kaydetti. Bu medeniyetler çatışmasının sinyallerinin halihazırda Fransa ve İngiltere’de yaşanan banliyö isyanlarında açıkça görülebileceğini ifade eden Karlsson, “Halbuki Avrupa’ya entegre olmuş, ılımlı ve modern bir İslam isteniyorsa Türkiye muhakkak üyeliğe kabul edilmelidir” dedi. Sözlerinin sonuna doğru Karlsson, AB ve Türkiye’nin karşılıklı olarak birbirine ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Avrupa yaşlanan nüfusu ve azalan işgücü karşısında çaresizlik yaşayacaktır. Bu sebeple Afrika’dan işçi getirmek yerine, Türkiye’nin enerjik ve genç nüfusuna ihtiyaç duyacaktır” dedi.
İsveç destekçimiz
İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Ingmar Karlsson son olarak İsveç’in Türkiye’ye müzakere sürecinde tam destekçi olduğunu belirterek, İsveç Parlamentosunda Türkiye’nin üyeliğine karşı olan tek bir milletvekilinin bile bulunmadığını kaydetti.
|