Son üç yılda belirli odaklarca kışkırtılan ulusalcı, içe kapanmacı, paranoya üretici, farklı olanı düşmanlaştırıcı, farklı düşüneni hain ilan edici propagandalar, bugün zehirli meyvelerini veriyor.
Keşke ‘301 kalksın’ diyenlerin bunu sırf ‘entellik olsun diye’ yapmadıkları, sadece ‘kitabi bilgilerden’ değil, pekala ülkenin gerçeklerinden de hareket ettikleri anlaşılmış olsaydı. Keşke ‘hele bir uygulamasına bakalım’ veya ‘bu maddeden hapiste olan yok’ denmeseydi (Adalet Bakanı’nın dediklerinden bahsetmeye hiç gerek yok, o artık neyi dilerse onu söylesin). Aylardır ‘Türklüğü 301’le koruyamazsınız, bu madde ihlal üretiyor’ diyenlerin sözlerine kulak verilmiş olsaydı, belki bugün bu ‘keşke’leri konuşuyor olmayacaktık.
Ama mesele sadece 301 değil. Son üç yılda belirli odaklarca kışkırtılan ulusalcı, içe kapanmacı, paranoya üretici, farklı olanı düşmanlaştırıcı, farklı düşüneni hain ilan edici propagandalar, bugün zehirli meyvelerini veriyor. ‘Derin’den derine işleyen bu süreç, AB’nin çifte standartlı ve tepkiselliğe zemin hazırlayıcı tutumlarıyla kol kola ilerledi. Buna bir de, milliyetçi oyların yükseldiğini iddia eden anketler eklenince, iktidarı ve muhalefetiyle bütün partilerin ‘dış güçlere taviz’ gibi algılanacağı düşünülen demokratik açılımlara ilgisi azaldı.
Aslında hükümetin içinde baştan beri, demokratikleşmeyi bir türlü anlayamayan veya kabullenemeyen, bürokratik muhafazakar ve rahatlıkla CHP ve MHP’de de siyaset yapabilecek statükocu unsurlar vardı. Hiç gereği yokken, sanki ülke bir özgürlük cenneti olmuş gibi çıkarılan TMK örneği, bu unsurların artık daha belirleyici olmaya başladığının kanıtı. Bugün hükümette, statükoyu değiştirebileceğine dair inanç azaldıkça onunla bütünleşme eğilimi belirginleşiyor. Bunu, ülkeyi etkisi altına alan milliyetçiliğe paralel söylemlerinde görebiliyoruz. Kötü bir gidiş bu. Bilbordlardaki anlamsız ‘kurban’ sloganı bir yana, Kerkük konusundaki bazı açıklamaların iç barışa zarar verdiği, soydaşı kollayalım derken vatandaşı rencide edici olduğu görülmüyor mu? Basındaki haberlere göre Başbakan Erdoğan, milliyetçilik konusunda uyarıda bulunan Ayşe Böhürler’e kızmış. Bence tam tersine, onu iki nedenle tebrik etmesi gerekirdi. İlki, doğru bir tesbitte bulunduğu için; ikincisi fikrini söyleme cesaretine sahip olduğu için (Çünkü siyasi partilerde ‘evet efendim, tesbit buyurduğunuz gibi’ yerine ‘yanlış yapıyoruz’ diyen pek yoktur).
Bugün ülkenin de hükümetin de önünde iki yol var: Ya içerideki güç ilişkilerinin üstünü örtmeye yarayan ulusalcı dalgaya ve dolayısıyla statükoya daha fazla teslim olup, ülkenin kronik sorunlarını çözme iradesinden tamamen vazgeçilecek ya da başlangıçtaki demokratikleşme adımlarına kararlılıkla devam edilecek.
Şimdi 301’den yargılananlara istemeseler bile koruma verilecekmiş. Acaba bunun koordinasyonu için bir birim de oluşturulacak mı?
‘Gerçekçi’ sanılan bürokratik zihniyettekilerin bizi getirip bıraktığı yer burası işte!
Star, 26 Ocak 2007
|