Dink’e bir cenaze töreni borcumuz daha var: 301’inci maddenin cenaze töreni. Zaten geç kalmış bu töreni daha ne kadar erteleyeceğiz?
Hrant Dink’in öldürülmesinin zeminini hazırlayan faşizan ortamın kod adı ‘301’inci madde’dir. 301’inci madde, bir anlamda, Dink’in ölüm fermanıydı. Hakkındaki Yargıtay kararı da fermana vurulan mühür.
Bir başka deyişle, Dink’in ‘Türklüğe hakaret ettiği’ siyaseten ve hukuken tescil edilmişti. ‘Ermeniliği’ zaten malumdu. Hem de kimilerine göre herkesin asker doğduğu, kendi ırkından başka dostunun bulunmadığı, sevmek ile terk etmek arasında başka seçeneğin bulunmadığı, Sevr paranoyasının periyodik olarak hortladığı, aykırı düşünmenin kolaylıkla vatana ihanetle bir tutulabildiği bir ülkede.
301’inci madde, bu arkaik ve patolojik Türklük fetişizminin yasal kılıfını oluşturuyor. Hem bu fetişizmi pekiştiriyor hem de bu fetişizmden besleniyor, bu fetişizmle ayakta duruyor.
Dink’in öldürülmesiyle sonuçlanan şiddet sarmalı, 301’inci maddeden yargılanan gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin duruşmaları sırasında örülmeye başlamadı mı? Demeye dilim varmıyor ama ‘sanık’lara adliye koridorlarında, mahkeme salonlarında saldırılmadı mı? Kimileri binaya arka kapıdan sokulmak zorunda kalmadı mı?
Dolayısıyla Türkiye’deki ifade özgürlüğünü cendere içinde tutan faşizan ortamın çökertilmesinin yeter değil, ama gerek koşullarının başında 301’inci maddenin kaldırılması geliyor. Öncelikli sorumluluk da siyasilerin.
301, Türkiye’deki ifade özgürlüğünün tepesinde Damokles’in kılıcı gibi sallandığı müddetçe sağından solundan Türkiye’deki siyasetçilerin diline pelesenk ettiği, ‘Biz reformları AB için değil, kendi halkımız için yapıyoruz’ lafı, laf olmaktan öteye gitmez, gitmeyecek.
Hrant Dink’in eşi Rakel’in cenaze törenindeki konuşmasında dediği gibi, ‘Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz’, yapılamayacak.
Türkiye’deki siyasi parti liderleri (Karayalçın hariç) ve tabii cumhurbaşkanı ile dışişleri bakanı, Dink’in cenaze töreninden ‘kaçarak’ bir ayıba imza attı. Hiçbir program, hiçbir gerekçe, hiçbir kaygı, hiçbir çekince hiçbirini, Dink son yolculuğuna uğurlanırken orada bulunmaktan alıkoymamalıydı. Öldürülen kişi bir gazeteciydi, bir aydındı, bir ifade özgürlüğü mağduruydu, bir Ermeni’ydi. Törene katılarak küçülmez, aksine büyürlerdi. Türkiye’yi de büyütürlerdi.
Bu ayıbı unutturamazlar. Ama 301’i kaldırarak bir ölçüde affettirebilirler.
Türkiye’deki gizli açık ırkçılığı, yoksulluğu, eğitimsizliği, eşitsizlikleri, ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir siyasi irade bir gecede yok edemez. Ama 301’inci maddeyi edebilir.
CHP’den umut yok. Meclis’teki diğer partilerden de.
Tam tersine CHP neredeyse kendini 301’inci maddeye kalkan etmiş durumda. Bu işi yapacaksa AKP yapacak. Tek başına. Gücü var, mesele irade ve niyette. Şimdi değilse ne zaman? Dink’in anısına değilse kimin anısına?
Hiç kimsenin, özellikle de siyasi sorumluluk taşıyan kişilerin, şunu görmezden gelmeye hakkı yok: Bugün 301’inci maddenin çemberinden geçmiş herkes hedefte. Baksanıza adam, cinayete azmettirmek suçundan tutuklanacağını bile bile adliye binasına girerken, ‘Orhan Pamuk akıllı olsun, akıllı’ diye bağırma cüretini kendinde bulabiliyor. Çünkü biliyor ki yalnız değil. Evet, bu ülkede Hrant’lar yalnız değil. Cenaze töreninde hep beraber gördük ve tüm dünyaya da gösterdik bunu. Ama, Ogün’ler, Yasin’ler de yalnız değil.
Dink’in cenaze töreni, ölümünün yol açtığı yılgınlığı, öfkeyi, çaresizlik halini bir nebze de olsa dağıttı. Katılımın genişliği, törendeki coşkulu ağırbaşlılık, dövizlerdeki bütünleştirici ifadeler, Türkiye’nin karanlık yüzüne karşı aydınlık yüzünün kendini göstermesiydi. Meğer ne kadar ihtiyacımız varmış...
Ama Dink’e bir cenaze töreni borcumuz daha var: 301’inci maddenin cenaze töreni. Zaten geç kalmış bu töreni daha ne kadar erteleyeceğiz?
Radikal, 26 Ocak 2007
|