İnanç hürriyeti, TÜSİAD’ın en sorunlu alanı. Zira bu alanda neredeyse hiç sorun olmadığını düşünüyorlar.
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), başkanlık seçimi ve yayınladığı ‘Demokratikleşme Perspektifleri’ raporuyla gündemde. Hrant Dink cinayeti raporun hak ettiği ölçüde konuşulmasını engelledi.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sert çıkışı tartışmaları alevlendirecek. Patronlar kulübü, iç işleyişinde yeterince demokratik olmadığı itirazlarını haksız çıkaracak adımları atmıyor. Kadın temsili konusunda da fazlaca arzulu olmadıkları biliniyor. Aydın Doğan’ın kızı Arzuhan Yalçındağ’ın başkan seçilmesi de TÜSİAD’ı, muhafazakâr DYP ve Türkiye’nin 14 yıl gerisinden gelmekten kurtarmıyor.
Rapora gelince, önce bir hakkı teslim edelim. 2007’nin Türkiye için zor geçeceği endişeleri var. Cumhurbaşkanlığı seçiminin, artık geride kalması gereken gerginlikleri gün yüzüne çıkarmasından korkuluyor. Antidemokratik girişimler için zemin hazırlamaya çalışanlar var. Bu ortamda demokratikleşme temelli bir çıkışın anlamlı olduğunu düşünüyorum. TÜSİAD’ın demokratikleşmeyle ilgili 90’lı yılların başında yayınladığı raporlar heyecanla karşılanmıştı. (...)Rapor yayınlamanın ötesine geçebilecek ender baskı gruplarından biri olan dernek, beklentileri tam karşılayamadı. Avrupa Birliği konusunda, sivil iradeye işler yolunda giderken verdiği desteği işler sarpa sardığında aynı netlikte ortaya koyamadı.
28 Şubat süreci, pek çok sivil kişi ve kurum için kaybedilmiş sınav oldu. TÜSİAD da bunlardan biri. O dönemdeki çekinik tavrı bir yana, şimdi açıkladıkları rapor, 12 Eylül’e takılıp kaldıklarını gösteriyor. 28 Şubat’ta sivil devlete paralel oluşturulan militarist devletin görmezden gelindiği izlenimi ağır basıyor. Haftalık haber dergisi Nokta’nın son sayısı, bu paralel oluşumları deşifre eden ilginç ayrıntılar veriyor. Rapor, sivilleşme başlığı altında doyurucu anayasa hukuku sunumu yapıyor. Ancak somut tek teklif, Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması. Sivilleşmede sokaktaki adamın bile ilk aklına bu geliyor zaten. Rahmetli Bülent Tanör, 1997’de raporu yazdığında sivil hayat üzerinden henüz tanklar geçmemişti. Rapor güncellenirken, 28 Şubat’ın etkilerinin ihmal edilmesi büyük eksiklik.
Bilim özgürlüğü konusunun raporda hak ettiği yeri bulamadığını düşünüyorum. Hele Bülent Tanör anısına hazırlanan raporda, onu üniversiteden söküp atmaya çalışan zihniyetin sorgulanması ve analiz edilmesi lazımdı. Özgür düşünce yuvası olması gereken yükseköğrenim kurumlarını kışlaya çeviren YÖK raporda neredeyse yok. Prof. Atilla Yayla’nın maruz kaldığı muamelenin isim verilmeden zikredilmesi dışında yasak savma anlayışının izleri var. Uygulamaya, yani patronların tartışmalar sırasında takındığı tavra uygun bir rapor.
İnanç hürriyeti, TÜSİAD’ın en sorunlu alanı. Zira bu alanda neredeyse hiç sorun olmadığını düşünüyorlar. Din öğretimi açısından ise ileri adımlar şöyle dursun geriye gidilmesini teklif ediyorlar. İmam hatip liselerinin imam yetiştiren meslek lisesi olduğu, ihtiyaç fazlasının kapatılması ve kız öğrenci alınmaması öneriliyor. Aileler, İHL’leri meslek lisesi olarak görmediğini, çocuğuna dinî eğitim verilmesi için gönderdiklerini açıkça söylüyor. Alternatif eğitim imkânı sunulmadığı müddetçe bu imkânı değerlendiren insanları mağdur etmeyi savunmak çelişki. Hem sanki bütün motor ya da torna tesviye bölümü mezunlarına iş mi verebiliyoruz?
Zaman, 26 Ocak 2006
|