Reformlarla hukuk devleti olma yolunda ilerliyoruz derken, aslında Susurluk zihniyetinden bir adım bile ileri gidemedik mi?
Kıbrıs’ta Lokmacı Üst Geçidi’nin yıkımı büyük olaylara neden oldu.
“Bağımsız” KKTC’nin Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, geçidi yıkabilmek için Ankara’ya kadar gelip Genelkurmay Başkanı’ndan izin almak durumunda kaldı.
Hem güçsüz, hem doğru söylemeyen bir siyasetçi olarak ortaya kondu. Çünkü Genelkurmay Başkanı ile üst geçidi konuşmadıklarını söyledi ama Büyükanıt gazetecilere bunun tam aksini söyledi.
Yani, Kıbrıs’ın seçilmiş yönetimi ile Ankara’nın silahlı bürokrasisi arasında Lokmacı Üst Geçidi yüzünden ciddi gerilim yaşandı.
Olan KKTC yönetimine oldu, itibarsızlaştırıldı.
Bir üst geçit yüzünden yaşanan gerilim, iki kişinin ölümüyle sonuçlanan kumarhane baskınına adı karışan Yaşar Öz’le ilgili yaşanmadı.
Susurluk Davası’na adı karışan ünlülerden olan Öz, beşaltı gün tutuklu kaldıktan sonra sınır dışı edildi.
Şimdi dün KKTC’nin eski başbakan yardımcısı ve Barış ve Demokrasi Hareketi Partisi Başkanı Mustafa Akıncı’nın bu konuya ilişkin değerlendirmelerini okuduk.
Radikal’den Neşe Düzel’e konuşan Akıncı, bakın ne gibi tespitlerde bulunuyor:
“Bütün ana konularda Türkiye’nin asker ve sivil bürokrasisinin sözünün geçtiği bir yer burası. Adı Susurluk’ta da geçen Yaşar Öz’ün KKTC’deki casinosunda geçenlerde bir çatışma oldu ve iki kişi öldü, bir kişi ağır yaralandı.
Yaşar Öz, bu davanın sanıklarından biriydi. Beş-altı günlük bir tutukluluktan sonra Bakanlar Kurulu ansızın bir karar verdi ve onu sınır dışı etti.
Yaşar Öz, Türkiye’ye gitti ve orada serbest bırakıldı. Soru şu: Bu adam suçlu mu? Suçluysa niye bıraktınız? Suçsuzsa niye sınır dışı ettiniz? Üstelik Öz, bir Kıbrıslı Türk kızıyla evlendi burada.
En azından bakanlar kurulunun üzerinde bir güç bunu yaptı. ‘Yaşar Öz bakanlar kurulu kararıyla sınır dışı edildi’ deniyor ama bu işin formalitesi.
Kimse bizim bakanlar kurulumuzun kendi iradesiyle bu kararı ürettiğine inanmadı.” Yani, Lokmacı Üst Geçidi’nin yıkılmasına benzer bir irade devreye girdi ve iki kişinin ölümüyle sonuçlanan bir çatışmanın başlıca zanlısını Ada’dan kaçırdı.
Geçit için kıyameti koparan sivil yöneticiler de suspus olup kaldı. Hiçbiri ağzını açmadı.
Şimdi burada sorulması gereken asıl soru şu: Yaşar Öz’ün bu davadan kurtarılması kararını kim verdi, bu yasal kaçırma işini kim organize etti.
Bu kararla Öz’e Susurluk’taki hizmetleri için teşekkür mü edildi, borç mu ödendi?
Bir başka deyişle, biz son beş yıldaki reformlarla hukuk devleti olma yolunda ilerliyoruz derken, aslında Susurluk zihniyetinden bir adım bile ileri gidemedik mi?
Türkiye’nin demokrat güçleri, sivil güçleri bu sorunun cevabını verebilir mi? Yoksa “gizli dokunulmazlar” listesinin bir başka ismine yapılan özel bir muamele olarak unutulup gidecek mi bu olay?
Ne dersiniz?
Sabah, 16.1. 2007
|