Kıbrıs’ta farklı bir noktaya geldiğimiz anlaşılıyor. Artık atılan her adım, cüssesinden büyük yankılara yol açıyor. Genellikle Rum tarafı üzerindeki çözüm baskısını artırmak ve dünya kamuoyunu KKTC lehine çevirmek için atılan bu adımlar, hemen sonuç vermese de Türkiye’ye puan kazandırıyor. Uygulanan yanlış taktikler nedeniyle Türk tarafı üzerine yapışan ‘çözümsüzlüğün sorumlusu’ imajını giderirken, muhtemel baskıları da hafifletiyor.
Ancak son dönemde, bu tür girişimlerin içeride kopardığı gürültü, dışarıda yol açtığı yankının önüne geçmeye başladı. Dışarıdan çok içeride gürültü koparan son Kıbrıs açılımlarından biri, hükümetin Rum gemilerine limanların açılmasıyla ilgili girişimiydi. Müzakere süreciyle ilgili kritik kararın alınacağı AB toplantısı öncesinde atılan bu adımın hedefi, birer liman ve havaalanını Rumlara açarak, bir yandan müzakerelerin önündeki engeli kaldırmak ve bir yandan da KKTC’deki Ercan Havaalanı’nı uluslararası uçuşlara açmaktı.
Özü itibarıyla yeni ve bilinmeyen bir öneri değildi bu. Teklif, o günlerde çok konuşulan Fin Planı’nın, Türkiye’nin itirazlarını giderecek şekilde yeniden ifade edilmesinden ibaretti. Bir yıl önce yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında konu ele alınmış ve adada Türk tarafına uygulanan izolasyonların hafifletilmesi karşılığında limanların Rumlara açılabileceği üzerinde mutabakat sağlanmıştı.
Ama öneri kamuoyuna yansıyınca, Avrupa ve Rum tarafından önce, kıyamet Ankara’da koptu. Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, bir gazeteciyle dertleşerek öneriyi TV’den öğrendiğini söyledi. Benzer bir açıklama Köşk’ten geldi. Dışişleri taraflara bilgi verdiğini açıklamasına rağmen, muhalefet de işin içine girdi. “Hükümet bu tür bir girişimi kendi başına yapabilir mi, yapamaz mı?” tartışması başladı.
Devlet içindeki bilgilendirme mekanizması açısından, önerinin yazılı ve sözlü olması arasındaki fark bile konuşuldu. Rum tarafı kabul etmediğinden öneriden bir sonuç çıkmadı. Belki sadece Türkiye karşıtı havanın biraz yumuşamasına yardımcı oldu. Ancak bu tartışmanın en üzücü sonucu, Türk devleti ve demokrasisi adına dünyaya verilen olumsuz görüntü oldu.
Bir haftadır benzer tartışmayı, Kıbrıs’taki Lokmacı Kapısı’na inşa edilen bir üstgeçidin kaldırılması çerçevesinde yaşıyoruz. Olayın detayları oldukça fazla. Ama özünde, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Türk tarafının çözüm isteyen taraf olduğunu dünyaya göstermek için bir jest yapma çabası yatıyor.
2004’teki referandumda Türk tarafının açıkça çözümden yana olduğunu göstermesi ve yapılan bunca jestten sonra en küçük yumuşama emaresi göstermeyen Rum tarafı bu tür yeni jestleri hak ediyor mu ya da bu tür adımlar sonuç verir mi çok şüpheliyim. Ancak liman meselesinde olduğu gibi üstgeçit konusunu da elimize yüzümüze bulaştırdığımıza ve özellikle Rumları çok memnun ettiğimize şüphe yok.
Türk karşıtı lobiler kapsamlı projeler hazırlasa, ülkemizde demokrasi olmadığını, siviller ile askerler arasında bir eşgüdüm bulunmadığını bu kadar güzel anlatamazlardı. Çok büyük paralar harcasalar, dünyanın tanıması için çabaladığımız KKTC’ye ve yine dünyanın muhatap kabul etmesi için uğraştığımız seçilmiş Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a bu kadar zarar veremezlerdi. KKTC Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir ismin, kendi talimatıyla inşa edilen bir üstgeçidin yıkılması meselesini görüşmek için Genelkurmay Başkanlığı’nı ziyaret etmek durumunda kalması, çok tuhaf bir fotoğraftı. Bu görüntünün tuhaflığını fark etmiş olmalı ki, Talat görüşmede üstgeçidi konuşmadıklarını açıkladı. Ama üstgeçidin kaldırılmasına ikna olmadığı anlaşılan Genelkurmay, yazılı bir açıklamayla Talat’ı yalanlamakta sakınca görmedi.
Nihayet Dışişleri, bunca karmaşadan sonra ‘son kararın KKTC’ye ait olduğunu’ açıklayarak durumu kurtarmaya çalıştı. Ve dünyanın en meşhur üstgeçidi dün yıkıldı. Lokmacı Barikatı açılmasa da Türk tarafı dünya nezdinde bir kez daha Rumların önüne geçti. Avrupa, Rumları bu adıma cevap vermeye davet etti. KKTC’deki demokrasi tartışmadan güçlenerek çıktı. Sonuçsuz kalan hamlesi Genelkurmay’ın itibarını zedelerken, kurumlar arası kakofoni görüntüsü ise Türkiye’nin imajına zarar verdi.
Asıl endişe şu: Bir Lokma’da boğulan Türkiye, bu yılın asıl gündemi Irak’ta ne yapacak?
Zaman, 10.1.2007
|