İran Irak savaşının sürdüğü yıllardı. İran kentleri bombalanıyor, sivil hedefler vuruluyor, çoluk çocuk can veriyordu. Batılı devletler, dünya ve Türkiye basını, o yıllarda Saddam’ın çirkin yüzünü neredeyse hiç görmedi. Hatta savaşı onun çıkardığı bile pek konuşulmadı. Sonra Halepçe Katliamı geldi. İnsan olan herkesi isyan ettirecek bu vahşetten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz diye düşünülmüştü, ama sessizlik yine sürdü. O yıllarda ABD de Irak’ın elindeki kimyasal silahları sorun etmedi. Hatta daha fazlasını yaptı: savaş Irak’ın aleyhine döndüğünde fiilen devreye girdiği bile oldu. ‘Uluslararası toplum’ Halepçe’nin korkunçluğunu ancak savaş bittikten, Saddam Kuveyt’e saldırdıktan sonra ‘anladı’.
Bütün bunları, Saddam’a insanlığa karşı işlediği suçların kimyasal olan ve olmayan silahlarını kimlerin sağladığını ve işgalden sonraki süreci göz önüne alınca, onu yargılayan uyduruk mahkemeyi de, idam kararını da ciddiye alma imkânı kalmıyor. Çünkü eğer katliamı cezalandıran adil bir mahkeme kurulacaksa, sadece Saddam’ı değil, onu üreten, piyasaya çıkaran ve yıllarca destekleyen devletleri, hükümetleri ve liderleri de yargılaması gerekirdi. Sondan başlayacak olursak, eğer adalet diye bir şey varsa, Saddam’a idam cezası veren bir mahkemenin Bush’a verecek daha ağır bir ceza bulması gerekirdi.
ABD hükümetleri, bugün de insanlık suçu işlemeye devam ediyor. ABD’ye egemen olan irade, dün Saddam’ı beslerken ne yapıyorduysa, aynı politikayı bugünkü şartlarda da aynı kararlılıkla uyguluyor. Guantanamo vahşetinden Filistin’e, Afganistan ve Irak kırımlarına kadar bütün yaşadıklarımız, gerçek bir bela ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Yaşananların yeni bir Moğol İstilası olduğunu söyleyenler haklıdır. Tıpkı onlar gibi ABD’liler de öldürdüklerinin hesabını yapma gereği dahi duymuyorlar. ‘Dün 78 Taliban militanı öldürüldü’ veya ‘Irak’ta devam eden operasyonlarda öldürülen direnişçi sayısı 144’e ulaştı’ gibi haberleri izlerken galiba sadece biz dehşete kapılıyoruz. ‘Taliban’, ‘direnişçi’, ‘falanca grup üyesi’, her kimse, sonuçta sinek öldürür gibi insan öldürülüyor. Bir ülkede bu kadar çok ‘terörist’ olur mu? Irak’ta işgal sonrası sivil ölümlerinin 650.000’i aştığı söyleniyor. Bu sayının çok daha yüksek olması mümkün. Eğer böyle bir ortamda Bush ve diğer ABD’li yetkililer Irak’ta yaptıklarının doğru olduğunu söylemekten çekinmiyorlarsa, bu 650.000 rakamının, yani ölen yüz binlerce Iraklı’nın onlar için bir anlamı olmadığını da söylemiş oluyorlar. ‘Ortadoğulular’ın (Araplar’ın, Türkler’in, Kürtler’in) ABD’nin gözünde bir sinekten daha fazla bir değeri olmadığı açık.
ABD’nin verdiği zarar, bugün artık sadece katliam, işkence ve tecavüz gibi Irak halkına doğrudan kendi verdiği zarar olmaktan çıkmış durumda. İşgalci gitse bile bölge halkları arasında yıllarca devam edecek bir çatışmanın nefret tohumunun kanlı bir toprakta kök salmaya başladığı görülüyor.
Bütün bunları bilmek, bizi başka bir çıkmaz sokağa, milliyetçi tepkiselliğe götürmemeli. Tersine, ABD’yi durduramamanın bölgede yaşayan her ülkeden herkesin sorunu olduğunu görerek, etnik ve mezhebi ayrımların tuzağına düşmeden, makul bir çıkış yolu aramak gerek.
Star, 5 Ocak 2007
|