Türkiye’de liberal düşüncenin önde gelen isimlerinden Prof. Atilla Yayla, AKP İzmir örgütünün düzenlediği panelde yaptığı konuşmanın ardından üniversiteden uzaklaştırıldı.
Olay, Yeni Asır’ın Yayla’nın konuşmasını haberleştirmesiyle başladı. Grubumuzun gazetesi Yeni Asır’ın yaptığı da haberden çok, yargısız infazdı.
Konuşmanın tam metni okunmadan, Yayla’nın ne dediğine bakılmadan bir küfür yağmuru takip etti.
Yayla, sonuç itibariyle Türkiye tarihini değerlendirmiş ve buna ilişkin kimi yargılarda bulunmuştu.
Bunlara katılır veya katılmazsınız bu ayrı.
Ama Yayla’nın bilimsel temele dayandırdığı görüşlerini açıklama hakkını elinden alamazsınız.
Türkiye giderek tuhaf bir ülke haline geliyor. İslam’a ilişkin tartışma, dine hakaret çerçevesi içinde susturulmaya çalışılıyor, Kemalizm’e de...
TESEV’in araştırmasına göre halkın önemli bir bölümü “Oldukça dindarım” demiş ama görünen o ki, en azından sesi yüksek çıkanlar “Oldukça faşist.”
Haydi diyelim ki, küfredenlerin önemli bir bölümü yazıyı okuyup anlamadan, gazete başlığından yola çıkıp Yayla’yı infaz etti.
Peki üniversiteye ne demeli?
Bunlar üniversitenin ne demek olduğundan habersiz. Üniversite eğitimini, lise öğretimi ile karıştırıyorlar.
Bunların üniversitesinde bilimadamı da, öğrenci de tek tip olacak. Recep Peker geri geldi sanki.
Eğer üniversitenin resmi görüşünün dışına çıkarsan, Kemalizm’i eleştirirsen aforoz ediliyorsun. Tıpkı Yahudilerin, Katoliklerin resmi inançtan sapan üyelerine davrandığı gibi davranıyorsun.
Bu üniversite tek doğrunun olduğu ibadethane midir ki, senin görüşünden farklı bir görüş ortaya koyanı hemen aforoz etme hakkını kendinde buluyorsun.
Üniversite, F Tipi cezaevi midir ki, tek tip elbise giymeyeni cezalandırıyorsun.
Elbette her sosyal bilimcinin bir ideoloji olarak Kemalizm’i değerlendirme, eleştirme hakkı vardır. Sosyal bilimcinin görevi sorgulamaktır, düzenin temsilcilerinin görüşlerini aynen tekrarlamak değil...
Bir başka bilimadamı çıkar, bu görüşün doğru olmadığını söyler, tezlerini ileri sürer, ona da herkes saygı gösterir.
Ama bilimsel bir görüşü, karşısında bile olsanız, küfürle susturmaya çalışırsanız “Ortaçağ karanlığına” saplanıp kaldığınızı göstermiş olursunuz. (O ortaçağ karanlığında İspanyol Vittoria’nın rektörü, profesörün ders içeriğine müdahaleye kalkan krala bile meydan okuyordu.)
Bu gelişmeler gösteriyor ki, ülkenin sorunu ceza yasaları ve maddelerinden çok, toplumun bir kısım kanaat önderlerinin çapsızlığı, hoşgörüsüzlüğü ve farklı fikirlere tahammülsüzlüğüdür.
Siz yasaları istediğiniz gibi değiştirin, kafaları değiştiremezseniz, Ortaçağ karanlığından kurtulamazsınız.
Sabah, 23.11.2006
|