AB’nin gözünde, Türkiye ile ilişkilerde “stratejik faktör” ne kadar önem taşıyor? Daha açık bir deyişle, AB Türkiye ile üyelik müzakerelerinin geleceği üzerinde kararını verme noktasına geldiğinde Türkiye’yi gözden çıkarabilir mi?
Böyle kritik bir noktaya giderek yaklaşılıyor. AB önümüzdeki haftalarda (en geç aralık zirvesine kadar) özellikle Kıbrıs nedeniyle—limanların açılması konusunda—müzakereleri sürdürmek ile askıya almak arasında bir seçim yapmak zorunda kalacak.
Bazı AB ülkelerinde birtakım politikacıların çeşitli nedenlerden ötürü Türkiye’nin üyeliğine soğuk baktığı malum. Bu muhalif seslere rağmen, iş Türkiye’ye “kapıları kapatma” noktasına gelince, AB’de “Türkiye’yi kaybetme” endişesinin ön plana geçtiğini, bu konunun çeşitli çevrelerde tartışılmakta olduğunu görüyoruz.
Stratejik faktör
Nitekim son günlerde verilen demeçler, medyada yapılan yayınlar, bunun işaretini veriyor. Birkaç örnek:
AB’nin genişlemeden sorumlu komisyon yetkilisi Olli Rehn, Berlin’deki bir konuşmasında şöyle dedi: “AB’nin kendi çıkarları icabı demokratik, modern, istikrarlı ve müreffeh bir Türkiye’ye ihtiyacı vardır.”
“Financial Times”ın Brüksel çıkışlı bir haberine göre, “AB’de pek çok diplomat müzakerelerin askıya alınması seçeneğine karşı tavır alıyor. Diplomatlar böyle bir adımın Ankara’nın üyelik arzusunu ve bunun Avrupa’nın Müslüman dünya ile uzlaşma çabasını aksatacağından ve her şeyi krize sokacağından korkuyorlar”...
İngiltere’nin Avrupa işlerinden sorumlu eski bakanı Denis MacShane, çeşitli Avrupa gazetelerinde çıkan makalesinde, Türkiye’nin AB’nin çıkarları açısından “son derece önemli bir ülke” olduğunu anımsatıyor ve AB’nin Türkiye’ye desteğini sürdürmemesi halinde, Ankara’nın “sonsuza kadar yüzünü Batı’ya dönük tutmasının beklenmemesi gerektiğini” belirtiyor...
“The Economist” dergisi, “Türkiye’nin Avrupalılar ve Amerikalılar için jeostratejik, askeri ve ekonomik bakımdan taşıdığı önemi belirten bir yazısında şöyle diyor: “Her şeyden önemlisi, Türkiye demokratik Müslüman bir ülke ve laik bir Cumhuriyet. Bu nadir özellikleri ile Batı’nın Türkiye’yi cesaretlendirmesi gerekiyor.” Dergi, aksi halde Türkiye’nin “elden gidebileceği” uyarısında bulunuyor...
Risk hesabı
Türkiye’nin lehindeki bu tür düşünceler, önümüzdeki haftalarda AB’de Türkiye ile ilişkilerin geleceği konusunda yapılacak değerlendirmeler üzerinde ne kadar etkili olacak? “Stratejik faktör” sonunda ağır basabilecek mi?
Bu soruyu geçen hafta İstanbul’a bir konferans için gelen AB uzmanı Kirty Hughes’a sorduk. Ona göre Türkiye’nin özellikleri, elbette AB’nin gözünde önem taşıyor. AB’nin Türkiye’yi bir kriz sonucu uzaklaştırması, Türkiye kadar Avrupa’nın da zararına olur. Bu nedenle mutlaka olası bir “tren kazası” önlenmelidir.
Bu “tren kazası” bir yanlış hesap sonucunda da meydana gelebilir. Yani Ankara “stratejik faktör”e güvenerek AB’nin Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamadığı kanısı ile hareket edebilir. Veya AB, Türkiye’nin Batı’ya sırtını çeviremeyeceği düşüncesi ile Ankara’ya karşı dayatmacı tavrını sürdürebilir...
Böyle bir “brinkmanship”, yani uçurumun kenarına kadar gitme politikası, istenmeyen bir sonuç yaratabilir. Bu nedenle risk hesabının sağlıklı biçimde yapılması gerekir.
Milliyet, 24 Ekim 2006
|