Anayasa’da bugüne kadar -1995 ve 2001 yıllarındakiler hariç tutulursa- küçük çaplı birçok değişiklik yapıldı. Milletvekili seçilme yaşını 25’e düşüren en son değişiklik de öyle. Anayasa’da ara ara bu türden ufaktefek değişiklikler yapmak, son yılların tuhaf bir alışkanlığı.
Başta anayasa olmak üzere pozitif hukuku iyi yönde değiştirmek elbette takdire değer. Ne var ki, ancak somut ihtiyaçlar -ki başlıcası, AB’ye uyum ihtiyacıdır- bastırdıkça yapılan ve sistemli bir çabanın ürünü olmayan böylesi değişikliklerin Türkiye’nin özgürleşmesi davasına hatırı sayılır düzeyde katkı yapması kolay değil. Bu meselede daha doğru olan, Anayasa’nın tutarlı bir siyasi felsefenin ışığında ve bir defada kapsamlı bir değişikliğe uğratılmasıdır.
Böyle yapılmadığı için, bugünkü haliyle Anayasa iç tutarlılığı olmayan bir metin durumundadır. Öyle ki, halihazırdaki Anayasa insan hakları, hukuk devleti ve demokratikleşme perspektifiyle uyumlu hükümler yanında otoriteryen hükümler de taşımaktadır. Bu durum, daha özgür ve medeni bir toplum tasavvuruna sahip olanların Anayasa’ya atıfta bulunmalarını işlevsizleştirebiliyor. Çünkü, Anayasa’nın bu ikili yapısı otoriteryenizm yanlılarının da yine onun kendi anlayışlarına uygun düşen öbür hükümlerine dayanabilmelerine imkan veriyor. Böyle bir ‘referanslar çatışması’ durumunda otoriteryen tezin ağır basacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Hem cari sistemin bütün ‘reformlar’a rağmen esasta değişmemiş olan güç ilişkileri yapısından, hem de sistemin meşruluğunun asıl dayanağının resmi ideoloji olmasından dolayı ne yazık ki bu böyle.
Otoriteryen hükümler
Onun için, yapılacak kapsamlı bir anayasa değişikliğinin, başta en otoriter kısmı olan ‘Başlangıç’ı başta olmak üzere, Anayasa’daki bütün otoriteryen unsurları tasfiye etmesi zorunludur. Bu ‘tasfiye’ işlemi, bazı durumlarda otoriteryen hükümlerin toptan kaldırılması, başka bazı durumlarda da otoriteryen yanları olan bazı normların özgürlükçü doğrultuda yeniden formüle edilmesi yoluyla gerçekleştirilebilir. Birinci gruba giren hükümlere Anayasa’nın 118., 125/2., 136., 156., 157. ve. 174. maddelerini örnek verebiliriz. Daha kabarık olan ikinci gruba giren hükümlerin en önemlileri ise şunlar: m. 2, m. 14, m. 24, m. 27, m. 42, m. 68, m. 69, m. 117, m. 130, 135, m. 144, m. 145, m. 159.
Toplumun özgürleşmesi dâvâsı
Ne var ki, Anayasa’nın yeni baştan yapılmasını gerektiren böyle kapsamlı bir girişim bile özgürlüğü garanti etmeye yetmez. Anlatmak istediğim, tek başına legalist bir yaklaşımla toplumun özgürleşmesi davasının başarılamayacağıdır. Bunu bir hukukçunun söylemesi garip gelebilirse de, eğer ‘hukukçu’dan genellikle yapıldığı gibi ‘hukuk teknisyeni’ni anlamazsanız garip olan bir şey kalmaz.
Kısaca, anayasa bir özgürlük abidesi olsa bile, toplumdaki güç ilişkileri ondan yana değilse, toplum özgürleşemez. Şöyle de diyebiliriz: Özgürleşmek yasalarla olduğundan çok, toplumun özgürleşme iradesiyle başarılabilecek bir iştir. Bu iradenin zayıf olduğu yerde yasalar toplum için bir cendereye dönüşebilir. Türkiye’de kısmen olduğu gibi.
Star, 19.10.2006
|