Başbakan Tayyip Bey’in henüz dünyaya gelmemiş olduğu 1952-53 yıllarında, birdenbire bir Ticani eylemi ortaya çıkmıştı.
Ticaniler Atatürk’ün büstlerini kırıyorlardı.
Ne var ki, “Ankara’daki büstlerden birinin daha kırıldığı” haberi; büstün kırılmasından önce yayımlanmış, büst ise ertesi gün kırılmıştı.
***
Haberi olaydan önce yazmış olan meslektaş, Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’ne verilmiş, bendeniz de kendisinin savunma avukatlığını almıştım. Hayatımda 3 kez giydiğim avukatlık cüppesinin ilk deneyimiydi.
Oturum sırasında yargıç, o zamanki Türk Ceza Yasası’na bakmak istedi, Ceza Yasası’nı bulamadı. Mübaşir, Ceza Yasası’nı, Asliye Ceza yargıcına götürüp vermişti.
Yargıç da sıkıldı ve “görevsizlik” kararı vererek, dosyayı Asliye Ceza’ya gönderdi.
Savunmasını aldığım meslektaş ise, ilk avukatlığımda davayı daha da beter bir duruma soktuğumu anlayamamış, sorup duruyordu bana:
- Şimdi ne olacak, diye...
***
Her türlü abuk sabuklukla, zırtapozluğun kara dikenli cümbüşlerinden geçe geçe ömrü tüketmiş bir kuşağız. AB üyeliği gerçekleşinceye dek, 20-30 yıl daha birtakım sürprizli çalkantılar da süreceğe benzer...
Milliyet, 19.10.2006
|