Bu ülkede rejimin, devletin, iktidarın, milletin, halkın ve de siyasetin çizgisini Orgeneral Büyükanıt belirlemeyecek.
Vatanını sevmenin, kardeşçe yaşamanın, milleti “milliyet” ten ziyade bir ulus ve vatandaşlık bağı sayabilmenin çizgisini de.
Demokrasinin, hukukun, özgürlüğün, adaletin, hatta “Atatürkçülük” ün, cumhuriyetçiliğin ne olabileceğini de.
O belli ki, onca Harbiyeli sınıf, devre arkadaşı arasından bugüne, bu makama ulaşmış bir “Genelkurmay Başkanı” olarak mesleğinde “başarı” yı temsil etmektedir.
Askerlik, komuta bilgisi ile yeteneği diğer meslektaşlarına göre üstün olmalıdır.
Bu millet, bu devlet; Kuleli’ye girmiş, Harbiyeli, kurmay onca evladından birini daha en yüksek askeri mevkii ile ödüllendirdi.
Bu manevi, maddi ödül ile mesleki liyakat herhalde tartışılmaz.
Ama Orgeneral Büyükanıt, kah iktidar, kah muhalefet, hep siyaset azarlayarak, siyasetin nasıl yapılacağını belirlemekle mükellef değildir.
“Terörle mücadele eden” Silahlı Kuvvetler’in komutanıdır; “devletin güvenlik, savunma politikası” nı etkileyebilir ama, “siyaset” in nihai ufkunu belirleyemez.
Mecburiyeti olmadığı gibi, öyle bir görevi de yoktur.
Siyasetin nerede, nasıl, hangi koşulda yapılacağı, devletin seçimden çıkan parlamento ve orada oluşan hükümet ile nasıl idare edileceği, “demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” tanımı yapan Anayasa’da bellidir.
Aksi; Anayasa’nın, kanunların, “İç Hizmet” in bile ihlalidir.
Siyaset yapanlar, o sırada fikirleri denk düşse dahi; iktidar ve muhalefet liderlerinin, partilerinin, fikirlerinin, “kamusal tartışma” nın, “çoğulculuk” un, “çok seslilik” in Genelkurmay Başkanı tarafından azarlanmasını kabul edemezler.
Sabah, 16.10.2006
|