Geçen akşam CNN Türk televizyonunda Ahmet Hakan’ın ‘Tarafsız Bölge’ programında çok ilginç bir diyalog izledim. 301. madde konuşuluyordu. Konuşmacılardan birisi Büyük Hukukçular Birliği adlı milliyetçi avukatlar grubunun başkanı Kemal Kerinçsiz idi. Kemal Kerinçsiz’i sizlere tanıtmama gerek yok, onu söylemi ve eylemiyle çok iyi tanıyorsunuz.
Ahmet Hakan, avukat Kerinçsiz’e Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve Deniz Baykal’ın 301. maddenin düzeltilmesine karşı takındığı olumsuz tutumu nasıl bulduğunu sordu. Kerinçsiz bunu beğendiğini, ancak Baykal’ın her dediğine (henüz?) katılmadığını, buna karşılık Onur Öymen’in her söylediğini çok beğendiğini söyledi.
Mülakat ustası Hakan fırsatı kaçırır mı! Sordu:
“Bundan sonraki seçimlerde oyunuzu CHP’ye mi vereceksiniz?”
Kemal Kerinçsiz, memnun bir gülümsemeyle, o konudaki fikirlerini açıklayamayacağını belirtti.
Hakan daha fazla üstelemedi. Ama şu soruyu da sorabilirdi:
“Önümüzdeki seçimlerde CHP’den milletvekilliği adaylığı teklifi gelse kabul eder misiniz?”
Şaka gibi görünse de, 2006 yılının sonbaharında CHP’nin ve Türkiye’nin geldiği nokta bu!
Kemal Kerinçsiz’in fikirleri meçhul değil: Batı’nın Türkiye’yi yutmak için büyük bir komplo kurduğuna inanıyor ve Avrupa Birliği yolculuğundan derhal vazgeçilmesini istiyor. Mahkeme salonlarının başta AB gözlemcileri olmak üzere yabancılara kapatılmasından yana. Belirli konularda kendisi gibi düşünmeyen yazar-çizer takımının hapse atılmasının doğru olacağını savunuyor. Vb. vb.
İdeolojisinin adını ne koyarsanız koyun, demokratik bir ülkede böyle şeyler düşünüp savunmasında sakınca yok. Yeter ki, kendi görüşlerini kabul ettirmek için zora ve şiddete başvurmasın.
Ya CHP?
Tarihsel misyonu Türkiye’nin Batı modelinde demokratik bir ülkeye dönüşmesi olan bu çok önemli partinin Batı-karşıtı görüşlerin odağı haline gelmeye başlamasında endişe verici bir yan yok mu? 1950 seçimlerinde hiçbir ülkede görülmemiş bir özveriyle iktidarı bırakarak demokrasi tarihine adını altın yaldızlı harflerle yazdırmış bir partinin, türlü çeşitli antidemokratik eğilimlerin buluşma noktası olmaya başlamasını sakin sakin kabul edebilir miyiz?
Elbette hayır. Bu, CHP’nin bindiği dalı kesmesi ve daha da vahimi, Türkiye’nin bir Ortadoğu diktatörlüğü modeline doğru kayma olasılığının güçlenmesi anlamına gelir.
Kurucularının ta en baştan işaret ettikleri gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ‘muasır medeniyet’ olan Batı ve demokratik âlem içindedir. Türkiye, tüm eksiklerine rağmen bu ana hedefe doğru büyük adımlar atmıştır, ilerlemektedir.
Batı ve demokrasi karşıtlığı, Baasvari otoriter rejim serüvenleri, askeri darbeler, Üçüncü Dünya tipi milliyetçi popülizm bu ülkeye felaketten başka bir şey getirmez.
Bunları başkalarının değil, CHP’nin söylemesi gerekir.
Radikal, 29 Eylül 2006
|