Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ, Kara Harp Okulu’nda yaptığı konuşmada birçok önemli konuya temas etti. Bu arada tarikat ve cemaatlerden yakındı.
Org. Başbuğ ve onun gibi düşünenlerin es geçtiği bir nokta var: Tarikat ve cemaatlerin toplumdaki ‘ olumlu’ işlevi.
Eğer bir toplumsal oluşum, ona katılanlara ya da ondan medet umanlara yararlı olmuyorsa, fazla yaşamaz. Sönüp gider.
Sadece din temelli örgütlenmelerde değil, milliyet temelli örgütlenmelerde de durum budur.
Bu genel fikri somuta indirmeye çalışayım.
Hatırlarsınız: Nur Cemaati ve Fethullah Gülen Hareketi üzerine bir yazı dizisi hazırlamıştık. Çeşitli Nur Cemaatleri konuşma yapmak üzere çağırmıştı.
Bu gençler nasıl okuyacak?
Onlara söylediğim şeylerden biri de şuydu: “ Türkiye hızla kapitalistleşiyor. Ayrıca dünya ekonomisine entegre oluyor. Bunun sonucu olarak büyük kentlere göç artıyor. Örneğin, Japon kent uzmanlarının araştırmasına göre bugün 12-13 milyon civarında olan İstanbul’un nüfusu 2020 yılında 23 milyona çıkacak. Böylesine kapsamlı bir göç dalgası haliyle sorunlara yol açacak: Barınma, iş bulma, kente uyum sağlama, suç oranlarındaki artış gibi... “İnsanlara dini değerleri, itidalli davranmayı, saygıyı aşılamaya çalışan tarikat ve cemaatlerin bu sorunları göğüslemede olumlu etkileri olacak.”
Bazı Nurcular bu söylediklerime kızdı: “ Ne yani bize rol mü biçiyorsun? Bizim amacımız göç sorunlara çare bulmak değil, dindar insanlar yetiştirmek “ dediler.
Halbuki onlara rol biçmiyorum. Farkında olsalar da, olmasalar da böyle bir işlevleri olduğunu göstermeye çalışıyorum. Yani ortada kendiliğinden oluşmuş bir mekanizma vardı.
Size basit bir örnek vereyim: Üniversiteyi kazanmış Anadolu gençlerini düşünün. Bu zeki ama yoksul gençler, okumak için İstanbul’a geliyor.
Söyleyin bana: Nerede barınacaklar? Kitaplara, ulaşama, giyim kuşama harcamak üzere nasıl para bulacak? Devasa kentin karşılarına çıkardığı dertlerle nasıl baş edecekler?
Çok övündüğümüz Cumhuriyet rejimi bu gençlerin hepsine yurt sağlıyor mu? Hayır! Burs verebiliyor mu? Hayır! Yol yordam öğretiyor mu? Hayır!
Peki bu ve benzeri gereksinimleri kim karşılıyor? Cemaatler! Bu oluşumlar işadamlarını örgütlüyor. Mesela zengin bir kişi üç beş öğrenciyi okutuyor. Kirasını veriyor, ceplerine harçlık koyuyor. Mezun olduklarında iş buluyor.
Benzeri bir durum kente göçen vasıfsız işçiler için de geçerli. Onlara da tarikatlar yardımcı oluyor.
Onca göç alan İstanbul’daki suç oranları hala benzeri dünya kentlerine kıyasla gayet düşükse... Bunun nedeni aile değerlerini gücü ve yukarıda anlatmaya çalıştığım ara organizasyonlardır.
Sihirli bir değnekle tarikat ve cemaatleri ortadan kaldırdığınızı hayal edin. Sonuç ne olur biliyor musunuz? Kaos, terör, anomi (değerlerin kaybı) ve füze hızıyla yükselen suç sayısı.
Medyanın göstermedikleri
Soracaksınız: Terör yanlısı radikal İslamcılar bu oluşumlarda yuvalanmıyor mu? Elbette bu mümkün. Ama aynı oluşumlar bu radikallerin önünü de kesiyor.
Medya ister istemez eline silah alanların, cinayet işleyenlerin, suça bulaşanların haberini yapar. Ancak mesela canlı bomba olma hayalleri kuran kaç gencin, bu cemaat ve tarikatlar tarafından engellenip makul bir yola sevk edildiğinden söz etmez. Peki tarikat ve cemaatler, Atatürkçü mü? Hayır. Cumhuriyetin işleyiş biçiminden çok mu memnunlar? Değiller. Bazıları elindeki gücü, siyaseti yönlendirmek için kullanıyor mu? Evet kullanıyor. Prof. Şerif Mardin’in belirttiği gibi kimi tarikatlar gettolaşmaya başladı mı? Evet.
Özetin özeti: Tarikat ve cemaatleri çeşitli yönleriyle kavramadan toplumsal ve siyasal dertlerimizi dindiremeyiz.
Sabah, 27.9.2006
|