Gerek Can Dündar’ın gerek Ahmet Hakan Coşkun’un konukları, kafa yapıları ve dünya görüşlerine göre konuşup, propaganda yaptılar. Halkın Yükselişi Partisi’ni kuran Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk bile, tekke ve zaviyelerin tarihi gelişimini anlatırken konuyu Küçük Hüseyin Efendi’ye kadar getirdi, bıraktı. Oysa, biz olsak, Üzeyir Garih’in bu zatın kabrini ziyaretlerinden birinde öldürüldüğünü hatırlatırdık.
* * *
İyi laflar edenler yok muydu? Tabii ki vardı. İki programı harmanlayıp önemli sözler ve söyleyicilerini şöyle sıralayabiliriz. Sosyolog Müfit Yüksel; ‘Turgut ve Korkut Özal, Recep Tayyip Erdoğan Nakşibendi’dir’. Prof. Dr. Arif (doğrusu, Şerif Y.A.) Mardin; ‘Nakşibendiliğin düzene ve siyasete uyma şekli AKP’dir. AB ile ilişkiler hızlandırılmazsa, orta karar Müslümanlığın geleceği radikal örgütlerin-Hizbullah gibi-eline geçer’. Ahmet Taşgetiren; ‘Pekçok kişi-Aydın geçinen-dini terminolojiyi-Kılık kıyafeti eleştirme dışında-bilmiyorlar’. Engin Noyan; ‘Tarikatlara hayatında Müslüman görmemiş Japonlar gibi bakılıyor’. Mehmet Kutlular; ‘Kendini dine adamış, insancıllığı benimsemiş grupların üstüne gitmek yanlışların en büyüğüdür’.
Doğrusu Prof. Dr. Toktamış Ateş, Ruhat Mengi gibi isimlerin niye bu tartışmada bulunduklarını çözemedik. Toktamış Hoca, ‘Kimseyi karşıma almayayım’ politikası uyguladı. Her lafı, hiç kusura bakmasın buram buram eyyam koktu. Mengi ise, konu hakkında çok bilgisizdi. Sadece Noyan, Lionslara bindirirken buna karşı çıkışında ses tonunu yükselttiğini görebildik. Bizi şaşırtan Ahmet Hakan Coşkun’du. İçinden geldiği gruplardan yana tavır koymadı. Objektif olmaya özen gösterdi. Can Dündar için aynı yorumu yapmak mümkün değil. Sonuçta İsmailağa’daki çifte cinayeti böylesine masaya yatırıp, irdelemenin ülkeye yarar sağladığına inanmıyoruz.
Kişisel yorumumuz, ‘Giyimlerinin göze batması’ dışında bu cemaat yıllar yılı silahlı eylemlerden uzak yaşamıştır. Umarız buna devam ederler. Tabii ekrandaki tartışmalar böylesine ateşleyici olmazsa...
Akşam, 21.9.2006
|