İLETİŞİM (ifade, basın) özgürlüğünün yeterince geniş olmadığı yerde “demokrasi”nin varlığından ancak ahmaklar söz eder.
Ne yazık ki Türkiye bu açıdan bir istisna değildir. İkide bir medyaya yansıyan “şu yazar hakkında da dava açıldı” türü haberler bunun kanıtıdır.
Son günlerde bu tür haberler arasında en çok “Baba ve Piç” isimli romanında “Türklüğe hakaret” ettiği ileri sürülen yazar Elif Şafak’ın adı geçiyor.
Dikkat ederseniz “son günlerde” diyoruz. Çünkü biraz eskiye dönüp bakacak olursak Türkiye’de şöhret olmuş hemen her yazarın “toplumun veya yöneticilerin tepkilerine neden olan” görüşler ifade ettikleri için mahkemede hesap verdiğini, birçoğunun da hapishanelerde yattığını görürüz.
Asıl diyeceğimizi unutmadan ilave edelim:
Zaten kimlerin hapse atıldığına, kimlerin hapse hiç düşmediğine bakınca bu ülkedeki demokrasinin halini görüyorsunuz. Nitekim bizim demokrasimiz vergi hırsızlarını değil, düşüncesini açıklayanları hapse atar.
Bunlar yer değiştirmedikçe de demokrasi işte bu kadar olur.
Yukarıda dediğimiz gibi şimdilerde Elif Şafak modası var. Yakın geçmişte de Orhan Pamuk, Hırant Dink gibi isimleri bu haberler içinde bol bol okuduk.
Bu tablo bize, meselenin bir değil, birkaç yerinde bozukluk olduğunu düşündürtüyor:
Bir yanlış Türk Ceza Yasası’nda var.
Gerçi son günlerde yasanın sadece “Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin kurum ve organlarını aşağılama” başlıklı 301’nci maddesi konuşuluyor. Sanki o değiştirilirse her şey düzelecekmiş gibi bir hava yaratılıyor. Oysa -umarız anımsarsınız- söz konusu yasanın çıkmasından önce, burada 23 ayrı maddedeki hükümlerin önemli bir kısmının “İletişim (ifade, basın) özgürlüğünü gereksiz şekilde kısıtladığını” çok yazdık, çok söyledik. Hatta “Biz söyleyince dinlemiyorsunuz ama bunları yarın Avrupa Birliği size üstelik onurunuzla oynayarak yaptıracak” dedik.
Nitekim şimdi -hiç değilse 301’nci madde bağlamında- o noktaya geldik.
İkinci yanlış da şu...
Yazarlar hakkında dava açılıyor da, o davayı açanlar istediklerini yaptırıyorlar mı?
Ne gezer... Başta Avrupa Birliği olmak üzere dünya kamuoyu “Olamaz! Yapamazsınız!” diye bastırınca, yargılananlar sonunda beraat ettiriliyor.
Ve biz -ülke olarak- deyim yerindeyse rezil olduğumuzla kalıyoruz.
Efendim savcı davayı açarmış, karar mahkemeninmiş...
Peki o arada hırpalanan Türkiye kimin?
Hürriyet, 21.9.2006
|