Medyadaki kimi meslektaşlarımızda yeni bir tavır dikkat çekmeye başladı. Batı’nın Orta Doğu’ya reva gördüğü şiddet, savaş, adaletsizlik insanı isyana kışkırtacak boyutlara ulaştığında bunlar “Aman ha, mazlum edebiyatı yapma!” diye hemen karşı çıkıp frenlemeye çalışıyorlar.
Zalimin pişkin şiddetinden çok mazlumun “edebiyatı”nı problem olarak gören garip bir tavır bu...
Tabii bir yanıyla “artık işin asıl bu yanını düşünmemiz gerekir” havasında medyatik-entelektüel bir çaba havası var.
Ama biraz daha yakından bakarsanız bu tavrın yavaş yavaş çok ciddi bir tahakküm siyasetinin tuğlalarını ördüğünü görüyorsunuz.
İlginçtir; mümkün mertebe bugünkü şiddeti tartışmaktan kaçınıyor fakat mazlumun yarın nasıl da zalim olabileceğini anlatmaya bayılıyorlar.
Sorarsanız, “gerçekçiyiz” diyorlar; “ne yazık ki gerçek bu!”
Ama size bu gerçeğe karşı insani bir öfke ve haykırışla başkaldırma hakkı tanımıyorlar.
Bunu yaparsanız da onların gözünde “gariban ve mazlum edebiyatı yapan sözde aydınlar” arasına karışmış oluyorsunuz.
“Hangi taraftan olursa olsun hiçbir çocuk ölmesin; çocuklar ölmesin” diyorsunuz, içlerinden biri kalkıp “bunlar saçı sakalı ağarmış aşk meşk yazarlarının ucuzluklarıdır” diye laf dokundurmaya çalışıyor.
Yetmiyor, aklı sıra Orta Doğu’yu çözümlemeye kalkıştığı yazısını “kardeşim savaşta çocuklar ölür, hiç zırlamayın” anlamına gelen leş bir “gerçekçilik”le bitiriyor.
***
Bu tavır karşısında zaman zaman “pes artık!” dediğim oluyor.
Ben de biliyorum ki, zalimle mazlum bir aynanın iki yüzü gibidir. Asıl olan o aynayı kırıp tuzla buz etmektir.
Fakat önce zalime zalim, haksızlığa haksızlık, şiddete şiddet, bombaya bomba, rokete roket, ölüme ölüm, katliama katliam demek gerekmez mi?
Neden önce bunların adını koymaktan kaçınıyorsunuz?
Hepsi bir yana, benim bu arkadaşlarda anlayamadığım şey şu: Şarkılar, türküler, filmler, romanlar ve kendi gençlik yıllarındaki dünya hakkında tatlı hayaller kurararak yazmayı seviyorlar da neden konu siyaset ve uluslararası ilişkilere gelince hayalleri kuruyuveriyor?
Güzel hayalleri olmayan ve bizi sürekli pragmatizme çağıran bir siyaset dünyayı güzelleştirebilir mi?
Vatan, 24.08.2006
|