Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök veda ziyaretleri yapıyor. Ağustos sonunda Türk askeri ve siyasi hayatından çekilecek. Ne var ki giderayak bile polemik konusu olmaktan kurtulamıyor.
Önce Toroğlu’nun temsil ettiği zihniyetin yüksek sesli saldırısına uğradı.
Şimdi de Devlet Şeref Madalyası’na hak kazanıp kazanmadığı konuşuluyor. Malum, hükümet Hilmi Özkök’e Devlet Şeref Madalyası vermek üzere harekete geçti ve hazırladığı kararnameyi Köşk’e yolladı.
Bundan önceki iki Genelkurmay Başkanı’na, Karadayı ve Kıvrıkoğlu’na da verilmişti bu madalya...
İlginçtir ki o günlerde Karadayı ve Kıvrıkoğlu’nun bu madalyayı hak etmek için ne yaptıkları gündeme hiç gelmedi. O günlerde sorgulamayı akıllarına getirmeyenler bugün kendileri açısından pek cesur yazılar kaleme alıyorlar...
Madalya bir asker için önemlidir...
Asker-sivil ilişkilerine hassas, askeri otoritenin sistem içindeki siyasi rolünden rahatsız, bu konuyu Türkiye’nin temel meselesi olarak gören birisi, ayrıca bir uzman, bir gözlemci ve bir yurttaş olarak şunu gönül rahatlığıyla söylebilirim:
Eğer bu madalyanın verilmesindeki temel kriter haketme ise, bu madalyayı son yıllarda en çok hakeden asker Org. Hilmi Özkök’tür.
2002-2006 arası, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı yaptığı yıllar Türkiye için tarihi önemde kritik bir dönemi ifade eder.
Üç açıdan...
1. Bu dönemde ülke devasa değişim hamlesine girişmiş, AB sınavından başarıyla geçmiş, bu çerçevede Kıbrıs meselesinden Ortadoğu politikasına değin resmi tutumda bir dizi esneme ve dönüşüm yaşanmış, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sistem içindeki rolü başta olmak üzere ciddi devlet yapısı sivilleşerek elden geçirilmiş, özgürlükler alanı genişletilmiştir.
2. Aynı dönem dünyanın ve bölgenin karıştığı, 11 Eylül saldırısının yaşandığı, Doğu-Batı gerilimin başgösterdiği, Bush iktidarının Ortadoğu’da esip gürlediği, ABD-Türkiye, Pentagon-Türk Genelkurmayı ilişkilerinin ciddi sarsıntılara maruz kaldığı, zaman içinde ülke çıkarlarıyla Batı çıkarları arasındaki mesafenin açıldığı dönemdir...
3. Bu koşullarda 2002-2006 arası doğal olarak sadece değişimin değil değişime yönelik direncin de yılları olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Silahlı Kuvvetler içinde 1970’lerden bu yana yaşanan en kritik ve tehlikeli bölünme yine bu dönemde meydana gelmiş, New York süreci sırasında ülke ciddi bir darbe tehlikesi bile atlatmıştır.
Şu açıktır:
Gerek değişim süreci gerek uluslararası politika ve dengeler gerek ordu içi kırılmalar açısından Türk Silahlı Kuvvetleri bu büyük sürecin doğrudan tarafı ve aktörü olmuştur.
Daha yerinde bir ifadeyle ordu bu dönemin “hem öznesi hem nesnesi” olmuştur.
Bir yandan yaşanan her değişiklik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin konumunu, politikalarını, iç yapısını etkilemiştir.
Öte yandan yaşanan her değişiklik Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ya da bir asker grubunun direnciyle karşılaşmıştır.
En nihayet yaşanan her değişiklik Türk Silahlı Kuvvetleri karargahının katkısı ve desteğiyle hatta kendisini bu değişime uyarlamasıyla mümkün olmuştur.
Çelişkili gibi görünse de bu üç yön birlikte yaşamış, onlar arasındaki ilişkiyi düzenleyen, üçüncüsünün diğerlerine galebe çalmasını sağlayan, iç dengeleri ayarlayan geminin kaptanı, yani Hilmi Özkök olmuştur.
Özkök herşeyden önce “ordu içi çatlakları onarmasını, sesini yükseltmeden gemisine hakim olmasını bilmiş” bir komutandır.
Öte yandan ilk kez “Özkök döneminde demokrasi kavramı ordu içi tartışma ve ayrışmalarda referans kavramlardan birisi haline” gelmiştir. Özkök’ün sadece asker-sivil ilişkileri açısından değil, ordu içinde subayın niteliği, rolü açısından demokrasi kavramına yaptığı vurgu son derece önemli ve hayati bir eşiği ifade eder.
Üçüncü olarak Özkök AB ve “Kopenhag kiriterleri hattındaki değişime karargahıyla destek vermiş ve ordunun siyasi alandan görece çekilmesini içine sindirmiş ve uygulamıştır”.
Dördüncü ve son olarak hükümetle asker arasında yaşanan gerginliklerde, kullandığı üslupla krizlerin önünü almasını bilmiş, bu gerginliklerin sistem içinde kalmasına imkan vermiştir...
Eleştirmek kadar teşekkür etmeyi de bilmek gerek...
Ve unutmamak gerek:
Hiçbir toplumsal yapı ya da kurum, kendi aktörlerinin iradesi ve niyeti olmadan değişemez...
Yeni Şafak, 17.8.2006
|