Lübnan’da BM çatısı altında oluşturulması düşünülen Barış Gücü’ne asker gönderip göndermeme tartışmasında ortaya çıkan üç ana yaklaşımı şöyle özetleyebiliriz:
1) “Muhakkak asker gönderilsin”: Bu grubun liderliğini “Yeni Ortadoğu” planlarında ABD ile birlikte hareket edilmesini savunanlar ve İsrail’in güvenliğini son derece önemseyenler yapıyor. Onları, düşmanlık derecesinde ABD ve İsrail’e karşı olsalar bile, Türkiye’nin bölgede bu iki güce rağmen bir şey yapamayacağına inananlar izliyor.
2) “Koşullara göre asker gönderilsin”: Hükümet ve Genelkurmay, başından beri, ilan edilen ateşkesin ve kurulacak Barış Gücü’nün netleşmesini istiyor. Doğrudan tarafların (İsrail, Lübnan hükümeti, Hizbulah) ve dolaylı aktörlerin (ABD, İran, Suriye, Mısır...) tümünün onay ve destek vereceği iyi tanımlanmış bir süreçte Türk ordusunun da rol alabileceği resmen açıklandı. Medyanın önemli bir bölümü de bu formülü benimsiyor.
3) “Kesinlikle asker gönderilmesin”: Koşullar ne olursa olsun asker gönderilmesine karşı çıkanlar, İsrail’in yarım bıraktığı (daha doğrusu bırakmak zorunda kaldığı) bir işin Barış Gücü’ne -dolayısıyla Türk ordusuna- yükleneceğini düşünüyorlar: Hizbullah’ın silahsızlandırılması. Ayrıca Barış Gücü’nün İsrail’e karşı Lübnan halkını savunup savunmayacağı, istese de bunu nasıl yapabileceği belirsiz.
Red cephesi içinde, Türk askerinin Lübnan’da çatışmaya sürüklenmesinden endişelenen sol, muhafazakâr, hümanist vb. öğelere ek olarak katı Türk milliyetçileri de yer alıyor. Hatta içlerinde “Lübnan yerine Kuzey Irak’a girelim; gerekirse ABD ile de çatışalım” diyenler bile var.
George Bush’a jest
Görüldüğü gibi Türkiye, tıpkı 1 Mart 2003 tezkeresi öncesinde olduğu gibi yoğun bir tartışma içerisinde. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün bölgedeki ziyaretlerini tamamlamasının ardından devletin tavrı büyük ölçüde belli olacak ve Ankara büyük olasılıkla asker göndermeye yeşil ışık yakacak.
Bu noktada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Ekim ayı başında Beyaz Saray’da Başkan George W. Bush’u ziyaret edecek olması çok önemli. Erdoğan geçen yılki Washington ziyaretinden önce, araya bir İsrail ziyareti sıkıştırmış ve Amerikalıların ne zamandır beklediği İncirlik Üssü’ndeki birtakım kolaylıklara vize vermişti. Bu yılki da ziyaret öncesi Bush’a bazı jestler yapmak isteyeceğini, Lübnan’a asker göndermenin de bunlardan biri olacağını kestirebiliriz.
Yeni 1 Mart kaygısı
Ancak 1 Mart deneyimi devletin üst düzeyini çok ürkütüyor. CHP tavrını açıkça red olarak koyduğu için hükümetin hazırlayacağı bir tezkerenin TBMM’de başına ne geleceği meçhul. Çünkü AKP yönetimi içinde bile çatlak sesler var. Yani hükümet, bir kez daha, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde Meclis’te acı bir sürpriz yaşayabilir. Öte yandan, TBMM’yi by-pass ederek Lübnan’a asker göndermeye kalkışırsa, çok ciddi hukuk ve rejim tartışmalarını göze alması gerekecektir.
Başbakan Erdoğan’ın partisini, tıpkı 1 Mart öncesinde olduğu gibi, muhtemel bir tezkereye hazırlanmak istediği anlaşılıyor. O tarihte milletvekili bile olmayan AKP lideri “tezkere geçmesin” diyenlerin gözünü “O zaman maaşlarınızı alamayın da göreyim” diye korkutmaya çalışmıştı.
1 Mart, görünüşte Erdoğan’ın siyasi kariyerinin en kara günlerinden biriydi.
Ama olaya tam tersinden de bakabiliriz:
1 Mart’ta tezkere geçmiş olsaydı AKP bugün birlik ve beraberlik içinde beşinci yılını kutlayabilir miydi? Erdoğan hem AKP lideri, hem de başbakan olur muydu?
Vatan, 17.8.2006
|