AB ile müzakere eden aday ülke Türkiye ile müzakerenin ilk ayağı olan tarama sonrasında müzakerenin ikinci ayağı olan başlıkların arka arkaya açılmasına bir türlü geçilemiyor. Bugüne dek Bilim Araştırma dışında başlık açılamadı. Başlıkların açılmıyor olmasının üç nedeni var. İlkin, Türkiye AB mevzuatıyla ulusal mevzuat arasında tarama boyunca ortaya çıkan eksikleri ne zaman ve hangi düzenlemeler vasıtasıyla tamamlayacağını belirtmiyor, ikincisi AB ülkeleri arasında başlıkların açılmasına yeni koşullar getirerek üyelik sürecimizi yavaşlatmak isteyenler var. Üçüncüsü Gümrük Birliği ek protokolünün TBMM’de onaylanıp Kıbrıs Cumhuriyeti de dahil 10 yeni üye ülkeye uygulanmıyor olması dolayısıyla ortaya çıkan fiilî durum. Gümrük Birliği’ni doğrudan veya dolaylı ilgilendiren onbeş civarında başlığın, protokol uygulanmadan yani limanlar Kıbrıs Cumhuriyeti ile ticarete açılmadan müzakereye açılması, muhtemel Kıbrıs vetosundan ötürü mümkün gözükmüyor.
Hükümet işini ciddî yapmıyor
Son haftalarda hükümet, AB işlerinde ayyuka çıkmış bulunan yavaşlama konusunda basının kamuoyuna daima bardağın boş tarafım gösterdiğini söylüyor ve aksine çalışmaların gayet düzenli bir şekilde yürüdüğünü iddia ediyor. Bu toz pembe tabloya rağmen Eğitim ve Kültür başlığının dışında kalanlar pek açılacağa benzemiyor.
Hükümet yakın zamanda bu iddiasını bir belge ile kanıtlamaya çalıştı. Başmüzakereci Haziran başında, “AB Müktesebatına uyum programı” adı altında taramaları tamamlanan 17 başlıkta 3 Ekim 2005’ten bu yana gerçekleştirilen uyum ve aynı başlıklarda 2006-2007’de yapılması öngörülen hukukî ve idarî çalışmaları detaylandıran bir rapor açıkladı. Belgenin ayrıntılarına girildiğinde yapıldığı söylenen çalışmaların pek çoğunun 3 Ekim 2005’ten önce yapılmaları planlanan ama 3 Ekim sonrasında yasalaşan düzenlemeler olduğu ve esas, aralarında başlıkların açılmasını sağlayacak güçlü taahhüt anlamına gelen yasalar olmadığı göze çarpıyor. Uzun lafın kısası kendimizi kandırmaya devam ediyoruz.
Türkiye gibi AB ile eski ve kapsamlı ilişkisi olan bir ülkenin uyum konusundaki icraatıyla mesela Hırvatistan gibi “bakir” bir adayın icraatı karşılaştırılamaz. 1996’dan bu yana yürüyen Gümrük Birliği vasıtasıyla sayısız AB mevzuatını uygulayan Türkiye buna ilâveten 1999’dan bu yana üyelik yolunda ilerliyor.
2001’de hazırlanan, 2003’te güncelleştirilen ve yeniden güncelleştirilmesi gereken “AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Program” in işlevi, adı üstünde ülkenin uyumda yol almasını sağlamaktı.
Nitekim Ulusal Program’da belirtilen uyum çalışmaları ile 3 Ekim sonrasında başlayan tarama sonucunda ortaya çıkan yükümlülükler aşağı yukarı aynı olmalı. Zira yapılacak işler belli. Ayrıca yıllardır belli. Ama bunları hayata geçirmek için gereken siyasî irade ortada yok ve Türkiye 2001’de beyan ettiği Ulusal Program’ı bugün itibariyle sadece yüzde 30 civarında yerine getirmiş durumda.
İşte bu yüzden Kamu Alımları, Çevre ve Tarım gibi Gümrük Birliği ile alakası olmayan ve dolayısıyla veto tehlikesi olmadan açılabilecek başlıkların açılması Komisyon tarafından tavsiye edilmeyecek.
Açılması zor gözüken Gümrük Birliği ve Rekabet Politikası adlı iki başlıkta ise, veto riski bulunmasına rağmen esas neden tarama sonucunda ortaya çıkan tabloda Türkiye’nin 1996’da başlayan Gümrük Birliği döneminden kalan pek çok taahhütü yerine getirmemiş olması. Yani bir anlamda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vetosuna dahi gerek kalmadan Türkiye bu başlıkların açılmasını işleri hakkıyla yapmayarak kendisi engelliyor.
Son olarak, yapılmayan veya yanlış yapılan işler hanesine, Meclis tatile girmeden çıkacağı beklenen 9. reform paketinin gayet yetersiz bir içerikle çıkmış olmasını ve buna karşılık iç ve dış bir çok insan Haklan savunucusunun antidemokratik bulduğu Terörle Mücadele Yasası’nın kanunlaşmasını dahil etmek gerek.
Bu olumsuz ortam AB sürecine, dolayısıyla ülkenin değişim ve modernleşme süreçlerine ve sonuçta istikrarına zarar veriyor. Eğer sürerse ilerde daha büyük zararlar verme potansiyelini taşıyor.
Vatan, 4 Temmuz 2006
|