İtiraf edelim ki Terörle Mücadele Yasası’nı değiştirmeyi ve yeni önlemler almayı öngören yasa tasarısının TBMM Alt Komisyonu’nda kabul edilen metnindeki, “suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan (meyda organı) sahiplerine de 100 milyar liradan 1 trilyon liraya kadar” para cezası verileceğine ilişkin hükmü görünce “bir yazım hatası var” dedik.
Bu ibareyi tasarının bir sonraki maddesinde de bulunca anladık ki TBMM Adalet Komisyonu’na ışık tutan ulema (bilim adamları) Ceza Hukuku’na yeni katkılarda bulunmuşlar:
“Suçsuz ceza olmaz” ilkesi ile “herkes kendi işlediği suç nedeniyle cezalandırılabilir” anlamına gelen “cezaların şahsiliği” ilkesinin geçersiz olduğuna karar vermişler.
Hukuku katletmekte bu kadar pervasız davranırsanız, gerisi zaten sorun olmaz. Nitekim yeni yasa tasarısıyla, Türkiye’nin tek parti döneminde ve ancak “Bakanlar Kurulu”na bırakılan “gazete kapatma” yetkisi, bu yasayla tüm cumhuriyet savcılarına tanınmaktadır.
Dahasını söyleyelim:
Biliyorsunuz biz gazeteciler 1950 yılından beri yürürlükte bulunan 5680 sayılı Basın Yasası’nı değiştirdiler diye bu hükümete övgüler yağdırmıştık.
Anlaşılan özellikle Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın çabalarıyla çıkan o yasa, meğer bu iktidarın temel anlayışıyla taban tabana zıt imiş. Nitekim önce Ceza Yasası’nı değiştirerek çok sakıncalı ve antidemokratik hükümler koydular.
O yetmemiş olmalı ki şimdi getirilen Terörle Mücadele Yasası’yla bırakınız tek parti dönemini, 12 Eylül askeri yönetimini dahi aratacak hükümler getirdiler.
Nitekim 12 Eylül yönetimi, yukarıda sözünü ettiğimiz 5680 sayılı (1950 tarihli) Basın Yasası’nı askeri anlayışa göre değiştirirken bile Cumhuriyet Savcısı’nın tek başına verdiği kararla gazete kapatmasını sakıncalı bulmuştu. Gazete kapatma yetkisi ancak mahkeme tarafından kullanılabiliyordu. O da yargılama bittikten ve devletin ve ülkenin bütünlüğü aleyhine işlenmiş suçun sabit olduğu ortaya çıktıktan sonra uygulanabiliyordu. Yani önce gazetenin kapısına kilit vurup o kurumu batırdıktan sonra “affedersiniz” demek gibi bir hukuk dışı uygulama askeri yönetim tarafından bile sakıncalı görülmüştü.
Oysa şimdi, özgürlükleri hiçbir zaman kısmayacağız diyen Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı görüldüğü gibi özgürlüklerden vazgeçtik ortada hukuk bırakmayacak kadar acımasız ve saldırgan çıktı.
Yeni tasarıyı getiren Adalet ve Kalkınma Partisi’nin basın/medya dünyasına, taammüden cinayet işlemeyi aklına koymuş bir potansiyel cani tavrıyla baktığını görüyoruz. Türk Ceza Yasası’nı değiştirirken gözlemlediğimiz bu tavrın giderek daha da katılaştığının farkındayız. Ama ortada hiçbir ciddi neden yokken “Abdullah Öcalan’ı affetmek istiyorlar” diye kıyameti koparan Cumhuriyet Halk Partisi’nin, “iletişim (basın) özgürlüğü” boğazlanırken neden seyirci kaldığını anlayamıyoruz.
Biliyoruz onlar -özellikle Genel Başkan Deniz Baykal- da basına kızıyor. Ama kızgınlıklarını görev ve sorumluluklarıyla karıştırıyorlarsa, CHP’ye nasıl güveneceğiz.
Hürriyet, 22.6.2006
|