Çocuk, ilk doğduğundan itibaren dikkatli nazarlarla etrafı sürekli seyreder belki kaydeder.
—DÜNDEN DEVAM—
Çocuğun hayatımıza girmesiyle birlikte tatlı, şirin nazarların ve kulakların hep üzerimizde olduğunu unutmayalım. İlk talim bu aşamada başlar. Çocuk ilk derslerini anne-babanın yaşantısından, lisan-ı halinden alır. Bunu çok veciz bir şekilde ifade eder. Bediüzzaman “Evet, insanın en birinci Üstadı ve tesirli muallimi onun validesidir” devamındaki satırlarda Bediüzzaman Hazretleri, validesi Nuriye Hanım’ın şefkatli fiil ve hâli, manevi dersleri ve telkinlerinin 80 yıllık ilim hayatında maddî çekirdekler hükmünde olduğunu, meslek meşrebinin temelini oluşturduğunu ifade eder.
İlginçtir ki baktığımızda Bediüzzaman’ın annesiyle bizzat hemhal olduğu süre dokuz yaşına kadardır. Sonrasında ilim öğrenmek evden ayrılmış, bir daha görmemiştir. Erken yaşta, ailede aldığı o tesirli dersler geri kalan hayatının esasını oluşturmuş. Ailenin yaşayarak çocuğa hüsn-ü misal olması, yol göstermesi, sözlü nasihatlerden çok daha etkilidir. Lisan-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli konuşur. Uzman bir oyun terapistinin şöyle bir tesbiti vardır” bir çocuğun üç ebeveyni vardır; 1) anne 2) baba 3) anne baba arasındaki ilişki. Anne babanın aralarındaki ilişki, muhatabiyet, muhabbet de çocuklar için tesirli bir etken olmaktadır.
Çocukların alıcılarının açık olduğu, duygularıyla, zihnen, bedenen anne-babaya tevcih ettiği, teveccüh ettiği bir dönemi kaçırmamak çok kıymetli ve elzemdir. Ailede iyiliğin en önemli tezahürlerinden biridir aile bireylerine zaman ayırmak, onlarla kaliteli vakit geçirmek. Nitekim kişinin ailesine vereceği en kıymetli şeydir zaman.
“Onun için daire-i meşruadaki keyfe iktifa ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki masum evlatlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir. “Bediüzzaman Hazretleri’nin bu ifadeleri günümüz insanın imtihanı olan sosyal medya vb. meşguliyetlerin dar dairedeki esas vazifeden uzaklaştırmaması gerektiğini de bir cihette ihtar eder. Efendimiz (asm) “Diline hâkim olan, evinde çoluk çocuğuyla bulunmaktan zevk duyan ve günahlarına ağlayan kimseye müjdeler olsun” diyerek kişinin ailesiyle hemhal olmasına teşvik ediyor. “Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizi, Birr, 33) “Bir adam Allah’ın rızasını umarak ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur.” (Buhârî, Îmân 41) “En güzel sadaka kişinin, ailesi için yaptığı harcama sadakadır.” (Buhârî, Meğâzî, 12)
Çocuk, anne babanın en kıymetlisi, bir cihette kendilerine ait hissettikleri bir değerdir. Çocuk çendan valideynin evladıdır fakat Rabbül Alemin’in raiyyetidir, esasında O’nun terbiye ve tasarrufundadır. İnsana da dünya yolculuğunda velisi olduğu bir emanettir. Hakiki tasarruf ve terbiyesi Rahmanürrahim’ de olduğundan o yavruya hikmeti ve rahmeti gereği muamelelerde bulunur. Bazen hastalıklarla bazen ayrılıklarla o çocuğu yine rahmetiyle terbiye eder. Masum çocukların hastalıkları dünya ve âhiret hayatına, ruhî terakkiyatına ait çok hikmetlere medardır. Bu süreçte ona şefkatle eşlik eden validesinin amel defterine de haseneler yazdırmaktadır.
Çocuğun, bizim evladımızdan önce “bir kul olduğunu” hatırdan çıkarmamak onunla sıhhatli bir muhatabiyet ve hukukun temelini oluşturur. Ve bu nazarla bakmak çocuk terbiyesinde bizim işimizi de kolaylaştırır. Bediüzzaman’nın masum çocuklarla sohbet ve muhaveresi çok ibretli ve saadetlidir. Yanına gelen masumlara, büyükler gibi ehemmiyet verip kalben onlara müteveccih olurdu. Siz masumsunuz, daha günahınız yoktur, sizin duanız makbuldür diyerek dua talep eder kendisi de onlara dua ettiğini ifade eder. Çocuklarla samimi ve ciddî muhatabiyeti Risale-i Nur’un minik kalplerde inkişafında tesirli olmuştur. Çocuğun yeri ve değeri çekirdek ailede başlar ve geniş ailede, toplumda devam eder. Müsbet ya da menfî her muhatabiyet ve muamele çocuğu besler.
Ailede ve büyük aile olan “toplumda” Allah’a ve âhirete iman hakikati hükmettiği
takdirde ve ona oranla çocuklar hakiki değeri görür ve sıhhatli bireyler olarak yetişir. Elhâsıl; “sebep olan yapan gibidir” hakikatince atılan tohumların toplumda ve ahiretteki vereceği meyveleri de düşünerek, hayırlarla bizleri yâd edecek, İslâm’a, Kur’ân’a hâdim nesillerin yetişmesi duası ve gayretinde olmalıyız. Takdir elbette Allah’tan.
(Bizim Aile dergisi, Temmuz 2024 sayısından alınmıştır.)
—SON—