Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 5 Ocak 2015 verilerine göre 355 ceza ve infaz kurumunda, 2014’ün ilk ayına göre yaklaşık yüzde 8 artışla 159 bin 396 tutuklu ve hükümlü bulunuyor.
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, suçlulukla mücadelede ceza hukukunun son çare olarak görülmesi gerektiğini kaydetti. Erdem, son yıllarda yeni açılanlara rağmen cezaevlerinin tıklım tıklım dolduğunu belirterek, "Cezaevindeki hükümlü ve tutuklu sayısı, hiçbir zaman gerçek suçluluk oranını göstermez. Devlet, ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler yaparken neyi hedeflediğini öngörmeli. Devletin, en az 10 yıllık bir suç önleme politikası olmalı. Nasıl enflasyonu aşağı çekmek için tahminlere göre politikalar üretiliyorsa, aynı şey suçla mücadele için de uygulanmalı. Bugün alınan önlemlerin, kısa sürede sonuç vermesini beklenmemeli. Suç öncesi aşamada da önleyici politikalar geliştirilmesi lazım. Güvenlik, eğitim, her türlü tedbir bunun içinde olmalı ancak tek başına polisiye tedbir ya da cezaların arttırılması çözüm olarak değerlendirilmemeli." dedi.
Ülke genelindeki 355 ceza ve infaz kurumunda, yeni yılın ilk günlerinde, 2014’ün ilk ayına göre yaklaşık yüzde 8 artışla 159 bin 396 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunların bin 986’sı çocuk, 151 bin 655’i erkek, 5 bin 755’i ise kadınlardan oluşuyor. Cezaevlerinde en fazla, genç ve orta yetişkin olarak adlandırılan 21-39 yaş arası 100 bin 890 kişi bulunuyor. 18-20 yaş arası 7 bin 638, en az kişi sayısı olan yaş grubunu oluşturan 80 yaş üstü ise 133 kişi cezaevlerinde yatıyor. 2014 Aralık başı verilerine göre 156 bin 707, 2013’te 144 bin 178, 2012’de 136 bin 20, 2011’de 128 bin 604, 2010’da ise 120 bin 814 kişi cezaevlerinde bulunuyordu.
Dekan Erdem, yaptığı açıklamada ceza hukukunun suçu önlemedeki rolünü hiçbir zaman inkar etmediklerini ancak çok da abartılı bir rol verildiği zaman kolaycılığa götüreceğini kaydetti: “Bu yaklaşım, sorunu bütün boyutlarıyla görme imkanını ortadan kaldırıyor. Cinsel suçlar, uyuşturucu ve hırsızlıkla ilgili suçların cezaları arttırıldı son olarak. ‘Suçların cezaları artarsa önlenebilir’ diye bir bakış açısı oldu ancak birebir suçluluk oranlarına yansımadığını görüyoruz, yeteri kadar azaltmadı. Bunun cezaevlerine yansıması da fazla oluyor. Suç azalmayıp ceza da fazla olunca içeride geçirilen süre uzadığı için kapasitenin üzerinde bir doluluk meydana getiriyor. İnsanlar neden suç işler? Bunun cevabını verirsek, zannediyorum en önemli adımı atmış oluruz mücadele için. Toplumun suça karşı bilinçlendirilmesi bile azalma sağlayabilir. Telefon yoluyla dolandırıcılık ya da hırsızlık suçları örneğin, bu suçlar halkı bilinçlendirmeyle azaltılabilir.”
'ÇEKİLEMEYECEK UZUNLUKTA CEZALAR OLMAMALI'
Ceza Kanunu’nda 30-40 yıla kadar cezalar olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Erdem, “Ancak bugüne kadar 30 yılını cezaevinde geçiren yalnızca bir kişi var. Çektiremeyeceğiniz ağırlıkta cezaları koyarsanız kanuna, sonuçta cezaevleri doluluk rakamları artacaktır. Yeni yasalar çıktı, tutukluluk süresiyle ilgili, serbest kalanlara rağmen kapasitede bir artış varsa mutlaka bunların üzerinde kapsamlı bir çalışma yapmak lazım. Avrupa’da, cezanın infazından sonra da hükümlüyü rehabilite etmeye yönelik çalışmalar var. Gönüllü kuruluşların ciddi çabaları var. Türkiye’de ne yazık ki yakınıyoruz, suçluluk artıyor diye ama rehabilite için gerekli politikaları oluşturma konusunda ciddi bir çabamız da yok. Koşullu Salıverme Yasası çıktı örneğin; çok önemli ama tek başına yeterli değil. Alternatif yaptırımlar uygulanması için gönüllü kuruluşların da aktif anlamda rol alması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
'AFFI GERÇEKÇİ BİR ÇÖZÜM OLARAK GÖRMÜYORUZ'
Suç öncesi ve sonrası için politika geliştirilmezse yapılanların o günü kurtarmaya yönelik çözümler olarak kalacağını ifade eden Erdem, “Aşırı doluluk, kısa vadede çözüme yönelik olarak affı Türkiye’de her zaman tartışılır hale getirir. Biz hiçbir zaman affı, gerçekçi bir çözüm olarak görmedik. İnsanların af beklentisi olmamalı, cezayı mutlaka çekeceğini bilmeli. Afların yol açtığı tahribatlar çok daha büyük oluyor. Kısa vadede kapasite sorunu çözülmüş olarak görünebilir ama kısa sürede üzerine eklenerek geri dönüyor, toplumu yaralayan sonuçları da olabiliyor. ‘Ben nasıl olsa bir şekilde kurtulurum’ düşüncesini yaratırsanız, tehlike orada başlıyor. Cezaların caydırıcı olması, mutlaka ağır olması demek değildir. Caydırıcılık, mutlaka çekileceğinin bilinmesiyle mümkün olur. Bu algının mutlaka topluma yerleşmesi lazım.” dedi.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün 5 Ocak 2015 verilerine göre Türkiye’de ceza ve infaz kurumlarında durum şöyle:
TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERİN EĞİTİM DÜZEYLERİ
Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin eğitim düzeylerinde en büyük grubu, ilkokul mezunlarının 65 bin 88 kişiyle oluşturdukları görülüyor. Okuma yazma bilmeyen ya da bilip de ilkokul mezunu olmayan 12 bin 737 kişi bulunuyor. Yüksekokul ya da fakülte mezunu 4 bin 49, yüksek lisans ya da doktora mezunu ise 91 kişi cezaevlerinde.
EN ÇOK HIRSIZLIK SUÇLUSU VAR
Tutuklu ve hükümlülerin işlediği ileri sürülen suç türlerine bakıldığında ise en fazla hırsızlık olduğu dikkat çekiyor. 33 bin 646 tutuklu ya da hükümlü hırsızlık suçundan cezaevlerinde bulunurken onları sırasıyla 27 bin 680 kişi ile uyuşturucu, 27 bin 368 kişi ile adam öldürme, 18 bin 729 kişi ile yaralama, 18 bin 570 kişi ile yağma veya gasp suçlamalarıyla yatanlar izliyor.
MARMARA BİRİNCİ, EGE İKİNCİ
Cezaevlerinde yatanların coğrafi bölgelere göre dağılımında Marmara 44 bin 835 kişiyle birinci, Ege 25 bin 664 kişiyle ikinci, Akdeniz 23 bin 571 kişiyle üçüncü, İç Anadolu 22 bin 151 kişiyle dördüncü, Karadeniz 19 bin 509 kişiyle beşinci, Güneydoğu Anadolu 13 bin 532 kişiyle altıncı sırada yer alırken son sırada ise 10 bin 134 kişiyle Doğu Anadolu bulunuyor.
KAPASİTENİN DOLMASINA 4 BİN KİŞİ KALDI
Türkiye'de 5 Ocak 2015 tarihi itibariyle 291 kapalı, 53 müstakil açık, 5 kadın kapalı, 1 kadın açık, 3 çocuk kapalı ceza infaz kurumu ve 2 çocuk eğitimevi
olmak üzere toplam 355 ceza infaz kurumu bulunuyor. Bu kurumların toplam kapasitesi 163 bin 129 kişi. Yine 5 Ocak 2015 verilerine göre bu kurumlarda 159 bin 396 tutuklu ve hükümlü bulunduğu düşünüldüğünde, kapasitenin tamamen dolmasına yalnızca 4 bin kişi kaldığı dikkat çekiyor. (Cihan)